Ne yapıyoruz?

Siyasi iktidar ülkenin genleriyle istediği gibi oynar gerilimi ideolojik ve siyasal mücadelenin bir uzantısı olarak değil, kirli pazarlıkların, derin hesapların, oyun içinde oyunların doğal aracı haline getirir adalet sistemini alavere dalevereye çerez yaparken…

Memleketin aydıncıkları hâlâ AKP'nin demokrasi yoluna mı diktatörlük yoluna mı gireceğini tartışır hükümetin 10 yılın üzerine tüy diktiği ama Kürtlere özerklik verdiği bir Anayasa ile Türkiye'de halkların kurtuluşunun yakınlaşacağına kendisini inandırırken…

40 yılını CHP'yi desteklemek için mazeret üretmeyle harcayan bir kısım sosyalist şimdilerde parti içi hizip kavgalarında saf tutmak için gün sayar siyaseti memleketin halini unutmak için fevkalede zevkli bir meşgale olarak değerlendirmeye başlarken…

Emperyalist operasyonların yoğunlaştığı bir dönemi "Arap halkları ayağa kalktı"yla yetinen bir sorumsuzlukla karşılayan marksistler Suriye'ye karşı olası bir haçlı seferini meşrulaştırmayı deneyeceklerini belli eder birkaç yıl öncesine kadar lafzi düzeyde de olsa işaret ettikleri ABD planlarını tamamen sümen altına sokuşturuverirken…

En şusundan en busuna sendikalarda hayat kongre hesapları ve bundan sonra kimin lacileri çekip meclise yerleşeceğinin belirlenmesi işlemi için tamamen durur Türkiye işçi sınıfı "kurucu Meclis"in kaderine terk edilirken…

Avrupa Birliği standartlarına uymayan, tekelci medyamızın radikalliğine denk düşmeyen, cemaatlerden onay almayan bir "devrimciliği" boğmak için geniş bir ittifak kurulur dönemin ruhuna uygun bir solun tasarlanması işlemine katkı koymak için şu ya da bu "otorite"nin kapısında kuyruklar oluşurken…

TKP Kongre topluyor.

"500 bin hedefi doğru muydu, değil miydi"yi tartışmak için değil!

"500 bin diye yüksekten konuşmasak, pekala 64 bin oydan yağ çıkarırdık" diye hayıflanmak için değil!

Tek başına "TKP bir noktaya getirdiği siyasal etkisini neden daha ileriye taşıyamıyor da bir eşikte tıkanıyor" sorusuna yanıt aramak için de değil!

Güncel siyasi görevler ve bu görevlerle uyumlulaştırılmış hedefler belirlenmeksizin "daha etkili olma arayışı" gevezelikten başka sonuç vermeyeceği için parti mühendisliğinden uzak durmaya çalışıyor, elde "çözüm reçete"leri ile dolaşmayı uygun bulmuyoruz.

Nesnel ve öznel bir dizi faktör, başarısızlığa taşıdı TKP'yi. Bu yalnızca bir seçim başarısızlığı değil ama geride bırakılan dönemin tüm kazanımlarını değersizleştiren bir başarısızlık da değil.

"TKP neden aceleyle bir başarısızlık ilanında bulundu" diye samimiyetle soran dostlarımız da herhalde bu kazanımlara işaret ediyor ve "ne gerek vardı 500 bine" demiş oluyorlar. Şu ya da bu slogan kongre sürecinde mahkum edilir ya da edilmez, lakin 13 Haziran günü "bu seçim çok özgün koşullarda yapıldı, zorluk derecesi şu kadardı" demekle yetinen ve bunu demeye seçim öncesinden kendini hazırlayan bir TKP'nin tercih edilebilir olduğunu herhalde kimse söyleyemez.

Böyle bir TKP yok… Kendini koruyan, azla yetinen…

Siyasal sorumluluklarını kendi iç dinamiklerine, kendi öznelliğine kurban eden…

İyi ki de yok...