Ne güzel 
balık yiyecektik

31 Mayıs 2013 akşamı… Halkın öfkesi patlamış, diktatör gaza, tomaya sarılmış ve Türkiye tarihinin en kapsamlı toplumsal kalkışması olgunlaşmaya başlamış. Duyan sokağa çıkmış, Taksim’e ulaşmanın yolunu bulmuş, başka kentlerde insanlar protestoya başlamış, gece yarısına doğru tüm Türkiye ayağa kalkmış.

Ertesi günün neye gebe olduğunu kimse kestiremiyor, sadece ve sadece boyun eğmeyen insanların iradesi var kesin olan. Bir de CHP’nin mitingi…

Oysa CHP’nin tabanı başta Taksim olmak üzere, İstanbul’un değişik mahallelerinde başka siyasi parti ve örgütlerden ve de “örgütsüz” yüz binlerce yurttaşla birlikte sokakta “hükümet istifa” diye bağırıyor. Çoğu mitingi unutmuş. Belli ki, Haziran’ın ilk günü, mevsim normallerinin üstünde sıcak geçecek, insanlar akın akın Taksim’e yürüyecek.

Birileri CHP yönetimine ulaşmaya çalışıyor, Kadıköy’deki mitingin iptali, en azından Kadıköy’de toplananların Taksim’e yönlendirilmesi için. Bazılarının aklıysa mitingde hazırlıklar filan… Deprem olmuş, eve götürmekte olduğu balığı yiyemediğine üzülür gibi…

Sonra, ayrıntısına gerek yok, Kemal Kılıçdaroğlu mitingin “intihar” olacağını anlıyor ve CHP’li direnişçiler özgür kalıyor, o gün polis Taksim’i terk ediyor, terk etmek zorunda kalıyor.

CHP’yi hem de çok sert biçimde eleştirmemiz, o günkü kararın çok isabetli ve de Haziran Direnişi’nin meşruiyetini artıran bir adım olduğunu söylememize engel değil.

Şimdi aynı CHP yönetimi AKP’nin örtülü faşizmden açık faşizme geçişini meşrulaştırmakta.

Öncesi bir yana, 17 Aralık’tan beri Türkiye’de kuralsızlık artık göstere göstere, gerekçesiz ve “yerseniz” kabadayılığıyla hüküm sürüyor. Bilinenleri tekrar etmeyeceğim ama özel olarak CHP’yi ilgilendiren bir konu var: Meclis’in içinde olanlar! Toplumsal alanda ve diğer kurumlarda yaşananlardan daha önemli değil, asla. Ama simgesel bir değeri olmalı. Elinde Meclis çoğunluğu dışında hiçbir şey kalmamış olan, ikide bir TBMM’yi işaret eden bir hükümet, işte o çatının altında sistematik bir biçimde terör estiriyor. Aynı zamanda soL yazarı olan bir yargıçtan sonra dün de bir milletvekiline saldırdılar. Diğer taciz, küfür ve dalaşmaları saymıyorum bile.

CHP yönetimi AKP rejiminin normalleşmesinden yana, aşırılıklardan arınması için arayışta, bunu biliyoruz. Teknik olarak da seçim bekleniyor.

Seçime kadar tekme tokat!

CHP ne yapacağına kendi karar verir elbette. Lakin yine de hatırlatalım. Bugün Meclis’te, yarın seçim kurullarında, sandık başlarında…

Bu rejimin meşruiyetini açıktan sorgulamaz, “al komisyonlarını, oturumlarını başına çal” demezseniz, tekme tokat devam edeceği gibi, diktatörü cesaretlendirmekten dolayı suç ortağı durumuna da düşersiniz.

Seçim önemli, tamam. Ama sakın “ne güzel balık pişirecektik, deprem de nereden çıktı” vaziyeti olmasın!

Budur hatırlatmak istediğim.

“Kimden ne bekliyorsun” sorusuna ise iki yanıt.. Meclis’te saldırıya uğrayanlar arasında bu halkın gerçek dostları ve dostlarımız var. Bir de arada sert bir biçimde eleştirdiğimizde partilerini, bazı CHP’lilerden hakaret işitmekten bıktı bu gazete. “Biz uyarmıştık” diyebilmeliyiz!

Bir de ek… Kuralsızlık hep vardı. Şimdiyse kuralsızlık açıkça ilan ediliyor. Bu ülke, bu halk bunu yemez. AKP’yi korumak için kuyruğa girenlere rağmen yemez!