Müjde… Öldürmeyeceklermiş!

1942 yılının Avrupası’nda yaşadığınızı varsayın. Ülkeniz Almanlar tarafından işgal edilmiş, milyonlarca kişi gibi yerinden yurdundan edilmiş, daha da fenası Naziler için çalışmaya zorlanmışsınız. “Üstün Alman ırkı” yahudilerin, komünistlerin kökünü kurutmak için savaşırken, siz de onlar için silah, elbise, konserve üretmektesiniz. Ücret filan elbette yok, bildiğiniz angarya, tepenizde silahlı nöbetçiler, yorgunluktan bayılanı kurşunluyorlar. 

Yeni edindiğiniz arkadaşlarınızla ne konuşurdunuz?

İnsanların kitleler halinde öldürüldüğü toplama kamplarına gönderilme olasılığını mı?

Kuşkusuz Alman sanayisi için köle gibi çalıştırılan savaş tutsakları ya da tutsak alınmış halkların durumu, Auschwitz ya da Buchenwald’dakilerden daha iyiydi. 

İsyan ve itaat ya da karşı çıkma ve kabullenme arasındaki seçimin kaderi biraz da, “beterin beteri var” kaygısıyla “böyle yaşamaktansa…” tepkisi arasındaki mücadeleye bağlı değil mi?

Ancak tarihi illa ki kabullenmeyenlerin çabası yazar. “Acaba bizi toplama kampına götürürler mi” merakına değil de “buradan nasıl kaçarız” ya da “fabrikayı nasıl sabote ederiz” sorusuna yanıt arayanlar yani…

Büyük insanlığın büyük çabasıya faşizm alt edildi. Toplama kamplarındakilerden geriye kalanlar, savaş tutsakları, Alman sanayisi için zorla çalıştırılanlar kurtuldu.

Özgürlük göreli bir kavram, demokrasi de öyle…

Kurtulanların önemli bölümü savaş sırasındakinden “daha iyi”, savaş öncesiyle kıyaslandığındaysa “berbat” koşullarda yaşamak durumundaydı.

Peki bu “beterin beteri var” duygusundan azade birileri yok muydu?

Elbette vardı. Sadece bir simge isimden, daha doğrusu bir aileden, Krupp’tan söz etmek yeterli. Savaşta da “barış”ta da zengindi onlar ve iktidar sahibi… Öncesi bir yana, en çok iki dünya savaşında ihya oldu bu büyük metal patronu. Hitler faşizminin arkasındaki başlıca sermayedarlardan biriydi ve tersi de geçerliydi: Hitler faşizmi Krupp’un arkasındaydı!

Savaşta köle emeğini en fazla kullanandı. Savaş sonrasında Sovyetlerin baskısıyla yargılandı ailenin önde gelenlerinden Alfried ve birkaç yıl sonra bu kez Amerikalıların marifetiyle fabrikalarının başındaydı yine.

Para basmaya devam. 

Milyonlar ise, Krupp işletmelerinde iş bulmaktan dolayı mutlu, mesut!

Beterin beteri varmış!

Şimdi de öyle deniyor. “Acaba AKP daha da otoriter hale gelir miymiş”…

“Çok saygıdeğer hanımefendiler ve beyler, iktidarımız şimdiye kadar size çok çektirdi, ama bu kadar, tadında bırakıyor, daha fazlasını istemiyoruz, lütfen sakin olun”. 

“E tamam o zaman!”

“Şükretmeyi bileceksin” kültürü ile yetişilen bir ülkede karşı çıkış alışkanlıklarının zayıflığı anlaşılır olsa da, tek başına dinsel ideolojiye bağlanamaz. Kaynağında son derece karmaşık etmenler yatan bir insanlık dramından söz ediyoruz.

Öyle bir dram ki, hiçbir inandırıcılığı ve çekiciliği olmayan seçenekler dahi “kurtuluş” diye pazarlanabiliyor.

Gerçek kurtuluş ise “AKP bu işi nereye kadar götürecek acaba” sorusunu gündemden düşürüp, kötünün iyisinin değil de, Krupp’ların peşinden giderek hesap soranlar sayesinde gelecek…