Meğer zorunlu değilmiş!

Kemal Okuyan'ın “Meğer zorunlu değilmiş!” başlıklı yazısı 24 Ocak 2013 Perşembe tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

“Sayın Başbakan’ın her düğünde söylediği üç çocuk bir temennidir. Bu zorunluluk değildir.”

AKP Genel Başkan Yardımcısı ve parti sözcüsü Hüseyin Çelik dün aynen böyle dedi. Bana göre Türkiye’nin özeti bu sonuncu cümlededir: “Bu zorunluluk değildir”.

Yani bu da olabilirdi, şart koşabilirdik ama yapmadık diye lütfediyor iktidar partisinin ikinci adamı. Şimdilik temenni, dua edin yasa çıkarmıyoruz gibilerinden...

Sonra Lüksemburg ve Japonya örneklerini veriyor ilkinden hiçbir şey olmaz, ikincisi ise dünya devi anlamında… Birinin nüfusu bir milyon, diğerinin 120. Demek ki neymiş, nüfusumuzu hızla artırmalıymışız.

İkisi de kapitalist ülke, ikisinde de işsizlik var, sömürü var, adaletsizlik var ama Japonya’nın Lüksemburg’dan daha yaşanası bir ülke olduğunun garantisi yok. Ne ki, AKP’lilerin insan mutluluğu, eşitlik ve özgürlüğü umurunda değil.

Onlar tek bir şeyle ilgileniyor: Ucuz işgücü. Çoğalacağız, işçi ücretleri iyice düşecek, kalifiye ama ucuz işgücü yabancı sermayeyi çekecek, profesyonel orduya da bir sürü paralı asker gönüllüsü başvuracak.

Üstelik nüfus artışı Türkiye’nin etnik kompozisyonunda da oynama yaratacak. Çünkü hesapladılar, bu kampanyaya, pardon “telkin”e en açık kesim, muhafazakar Sünni Türkler. Dolayısıyla bundan 100-120 yıl önce techirle sağlanan demografik üstünlük, şimdilerde “beline kuvvet” nidalarıyla ve doğum kontrolünü bir suça dönüştürerek elde edilecek.

Bir yandan da dinsel duyarlılığı yüksek kesimlere şirin gözükmüş olacaklar. Göreceksiniz yakında hekimlere yeni genelgeler gidecek, prezervatife vergi gelecek.

Bir ara zorla ya da habersiz doğum kontrolü uygulamalarına ilişkin şikayetler gelirdi. Kabul edilir tarafı yok. Ancak insanları zorla evlendirme ve çocuk sahibi yapmaya dönük baskılar da püskürtülmeli.

Toplum mühendisliğinin daniskası bu.

İnsan yaşamının değersizleştiği, insanların çaresizliğe mahkum edildiği, maddi ve entelektüel kaynakları tekeline alan bir azınlığın on milyonlarca kişiyi sürüleştirdiği bir Türkiye. Değiştirilmesi, dönüştürülmesi iyice zorlaştırılan bir ülke…

Hitler Almanyası’ndaki “insan çiftlikleri”ni hatırlayın. Ari ırktan seçilmiş kadınlar, genç ve sağlıklı Alman subaylardan çocuk yapmak için geniş çiftliklere hapsedilirlerdi. Amaç Alman ırkına uygun çocuklar yetiştirmek kadar, “seçilmiş” üstün ırk mensuplarının sayısını artırarak gelecek savaşlara elit faşist yetiştirmekti.

Bizimkiler ise sömürmek ve süründürmek için “çoğalın” diyorlar ve bütün Türkiye’yi bir çiftliğe dönüştürmeye çalışıyorlar.

Ama şimdilik zorlama yok, telkin var.

Hüseyin Çelik beni çok rahatlattı, yüreğime su serpmiş oldu, sağ olsun, var olsun!

Ama siz siz olun, Çelik’in sözlerini “ileride zorlama da gerekebilir” diye algılayın ve önlem alın.

“Olmuyor” diye doktor raporu alsan bir türlü, almasan bir türlü. Bir de evlere gezici ekip kurup ikna odasına sokarlar insanı. Tayyip Bey vaaz verir, Bülent Bey mesir macunu. Kadınlarsa, zaten onlara soran yok!

Bakarsınız bedellisi de çıkar, “madem çocuk yapmıyorsun, hazineye katkı yap” deyiverirler.

Neyse… Şimdilik yalnızca telkin. Başbakanımızı yanlış anlamayın lütfen. Zorlama yok!