Meclis’te Muharrem Orucu, yemin ve laiklik…

16 Kasım 2012 Cuma tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır. Kemal Okuyan soL Gazetesi'nde her gün yazmaktadır.

TBMM lokantası, CHP Milletvekili Sabahat Akkiraz’ın girişimiyle, dünden itibaren Muharrem Orucu’na uygun yemekler çıkarmaya başladı. Bir açıdan sevindirici… Yıllardır yok sayılan Alevi inancı, hiç değilse Meclis’in yemekhanesinde (lokanta dememekte yarar var 1 liraya kaliteli çorba, 5 liraya fırında palamut satan bir mekana aşevi, hatta imaret desek yeridir) resmiyet kazanmış oldu.

Ancak, Sabahat Akkiraz dostumuz kızmasın, AKP’nin ekmeğine yağ sürülüyor bu tür önerilerle. Dinsel referansların siyaset kurumuna yerleşmesi, siyasi iktidar için zaten yaşamsal bir hedef. Epey de yol aldılar. Ancak tepkiler gelmeye devam ediyor her adımlarında. Bu nedenle, dinselleştirmede ellerini güçlendirecek her girişimi destekliyorlar. Böylece “bakın biz yalnız kendi inancımız için değil, başkaları için de hassasiyet gösteriyoruz” deme şansı elde ediyorlar. Gösterirler! Öneriyi büyük bir memnuniyetle hayata geçirmediler mi? Hatta, Akkiraz’ın milletvekillerine vereceği yemek için Cemil Çiçek, “başka işim çıkmazsa ben de geleceğim” demedi mi?

Maksat, inançlar gündemde olsun… Nasılsa siyasi iktidar, dinselleşmeyi kendine yontacak, inanılmaz bir bütçeyle hareket eden Diyanet İşleri’nin yardımıyla, diğer inançları marjinalize edecek. Buna güvenleri tam. O yüzden rahat davranıyorlar. Seçilmesine karşın tahliye edilmeyen milletvekillerinden Erol Dora eğer özgürlüğüne kavuşmuş olsaydı ve söz gelimi, “ben Süryaniyim, ibadetimi yapmak istiyorum” diye başvursaydı, emin olun TBMM bahçesinde şapel inşa etmek için uygun yer ararlardı. Sonra da onu gölgede bırakacak bir “Selatin Camii” için temel atardı Başbakan.

İnançlara özgürlük, siyaset kurumuna da din karşısında özgürlük! İlke bu olmalı. Oysa siyaseti dinsel kurallara bağlamak için her şey yapılıyor.

Anayasa Komisyonu’nda milletvekillerinin yemini tartışılıyor. AKP, laiklik ilkesini çıkarıp yerine “mukaddesatım üzerine” diye bir ibare eklemeyi öneriyor. İşin içine “kutsal” olanı koymasalar olmuyor! Hani, millet iradesinin, halk iradesinin üzerinde hiçbir şey olmazdı?

MHP’lilerin çözümü ise tam kendilerine uygun. Herkes inanışına göre kutsal kitabını alsın, kürsüye öyle çıksınmış!

Dinsel söylemlerle yemine itiraz geldiğinde, diyecekler ki, “birçok ülkede böyle, yanıbaşımızdaki Yunanistan’da milletvekilleri papazın elini öpüyor”! En sevdikleri muhakeme tarzı bu… İdamı sorarsan ABD’de var, işsizlikten mi söz ettin İngiltere’ye bak, özelleştirmeye karşı mı çıktın Fransa’yı izle…

Mecbur muyuz?

İşine gelince “yerli malı”, gelmeyince “bütün dünya…” edebiyatı.

Bu nedenle “biz başka dünya” istiyoruz. O dünyada din siyasetin tamamen dışında olacak. İnsanlık bunu gerektirir, ahlak bunu gerektirir, gelişkin demokrasi bunu gerektirir, bilim bunu gerektirir.

Siyasi iktidarın faşist, ırkçı, gerici uygulamalarına “öteki”ne yer açarak yanıt vermenin riskleri işte burada başlıyor. Milliyetçilik milliyetçilikle, mezhepçilik mezhepçilikle dengelenemez. Hoşgörü kültürünün yerleşmesi ve demokratikleşme, siyaset kurumunun etnik ve dinsel kimliklerle işgali ve paylaşımıyla gerçekleşemez. Buradan yalnızca ve yalnızca düşmanlık ürer.

Bu ülkede inkarcılığın, dayatmacı politikaların önü alınmak isteniyorsa, siyasetin her tür etnik ve dinsel referanstan arındırılması, toplumsal yaşantıda ise egemen yapıya ters düşen dil, kültür ve inanışlar üzerindeki her tür yasak ve kısıtlamanın kalkması gerekir.