Mayınlı Arazide Demokrasi

Başbakan Erdoğan, seçimlerden sonra kendince iyi götürüyor. Kabine değişikliğini çabuk, sorunsuz ve elini güçlendirecek biçimde geride bıraktı. Kamuoyunu istediği gibi yönlendiriyor. Şu son "mayın temizleme"yle ilgili tartışmalarda da öyle şeyler söyledi ki, hem konuyu saptırdı hem de itiraz edilmesi güç iddia ve itiraflarla "demokrasi cephesi"nin gönlünü bir kez daha fethetti. Rakiplerini de iyi tanıyor, CHP ve MHP'den Türkiye'de etnik ayrımcılık ve azınlıklara dönük faşizan uygulamalara trajikomik tepkiler geleceğinden emindi.

Ama ne oldu, sınır bölgesi arazilerinin çok uzun süreliğine yabancı şirketlere verilmesine neden olan bir kararın sorgulanması engellendi. "Bravo, cesur başbakana", "hiç değilse kendi tabanını demokratlaştırıyor" tezahüratıyla Erdoğan'ın "özlenen" açılımların peşinde olduğu ileri sürüldü.

Burada da kaba saba bir ticaret mantığı hakim. AKP, insanlarımıza diyor ki, "al azınlıklara bir tutam hoşgörülü yaklaşımı, karşılığında çıkar elden bağımsızlık özleminden bir parça daha"... Sonra dönüyor ve "Kürt sorununda tarihsel fırsat var, değerlendireceğiz ama Anti-Amerikancılık, şuculuk buculuk yok" diyor. "Daha ne istiyorsun, artık darbeler dönemi kapandı"nın karşılığında "sivil otoriteyi temsil ettiğim için benim arkamda dur"! Çatışma bitecek ama kriz sürecinde beni ücretler, işsizlik gibi meselerle sıkıştırma...

Özgürlükler meselesiyle fazla ilgili olmayan geniş bir toplumsal kesim -ki bunlar çoğunlukla AKP'ye oy vermektedir, bu "demokrasi" teranesini büyük oranda din ekseninde sahiplenmekte. Dolayısıyla, AKP'nin bu doğrultudaki her hamlesi Türkiye'de dinciliğin yeni mevziler elde etmesi anlamına gelmekte. Açık söylemek gerekirse, krizin kısmen emilen yıkıcı etkisinin siyasal sonuçlarından sakınmak için Erdoğan'ın izlediği yol son derece akılcı. Türk yoksuluna "şimdi açsın ama ben sana istikrar getireceğim, daha fazla iman, daha fazla imam" sözü, Kürt yoksuluna ise "artık şiddet yok"!

Beni kabullenirsen şiddet yok... Kabullenmezsen sen bilirsin!

Sol burada iki arada bir derede kalabilir mi?

Türkiye'de etnik azınlıklara ama en başta Kürtlere dönük Erdoğan'ın seçtiği sözcükle, faşizan uygulamaların takipçisi, karşıtı tarihsel olarak soldur. Şimdi sol tıpkı Ergenekon meselesinde olduğu gibi, tıpkı Kıbrıs meselesinde olduğu gibi, Kürt meselesinde de, azınlıklar konusunda da iğrenç bir tezgahı görmezden gelmekle kendi siyasal ve etik geleneği arasında sıkışmaktadır.

İtiraf etmek gerekiyor ki, sol kendi kendini sıkıştırdı.

Uzun bir dönem demokrasi ve özgürlüğü piyasa, emperyalizm ve gericilik sacayağının üzerini örten bir şal olarak kullanagelen bir kısım sol şimdi mayınlı araziye girmiş durumdadır. Geriye dönüş yolunu hatırlayan çıkar mı bilemem, lakin yola devam mayın eşekliğinden başka bir anlam taşımayacak!