Marksizmi Bırakın, Bunlar Aydın Bile Değil

Şimdi “açılım”a tavır almak, amiyane tabirle sallamak moda oldu. AKP’nin niyeti yeni bir askeri operasyonmuş, asıl amaç PKK’nin tasfiyesiymiş, ortada açılım filan yokmuş, AKP MHP’den bile tehlikeliymiş, bütün bunlar Amerikan oyunuymuş, hükümet kanlı bir planı uygulamanın eşiğindeymiş...

Çok değil, bir ay öncesine kadar açılım büyük bir fırsattı, burjuva demokratik devrimin müjdecisiydi, AKP’nin niyeti ne olursa olsun değerlendirilmeliydi...

Bu açılımın barış ya da çözüm değil çatışma ve kaos yaratacağını çok değişik gerekçelerle anlatmaya çalışmış, kardeşliğin değil bölünmenin tohumlarının ekildiğini söylemiş ve her zamanki beylik suçlamalarla karşılaşmıştık.

Nasılsa dur diyen yok, şimdi veryansın edilir sol adına AKP’ye, yarın “umudu yeşertelim” diye bir kez daha hizaya girilir. Bugün Taraf tukakadır, sonraki gün Yasemin Hanım’ın döşendiği faşizme karşı mücadele dersleri bellenir.

Hadi Kürt hareketi bu alana sıkıştı, reel politika yürütüyor, iş öyle bir noktaya geldi ki, DTP’den aynı gün “açılım bitti”, “bitmedi” açıklamaları en yetkili ağızlardan geliyor.

Peki “Marksist”lere ne oluyor?

Uyduruyorlar.

AKP açılımına bilimsel dayanak sağlamak için ABD’nin bölgede istikrar aradığını iddia ettiler. Ve bu nedenle sorunun PKK’li, yani Kürt halkının iradesini içeren bir istikrar mı, onu dışlayan bir istikrar mı olacağında düğümlendiğini ileri sürdüler, ileri sürmeye devam ediyorlar.

Kürtler, demokratik Türk kamuoyunun desteğiyle direnir ve kendilerini kabul ettirirlerse...

ABD Türkiye’yi Kürtler açısından daha tercih edilebilir bir çözüme zorlar(mış).

Yani, arkadaşlar ABD emperyalizminin farkında ama o nesnel olarak Kürt sorununun çözümünü istiyor, çünkü istikrar peşinde.

Saçma ötesi!

ABD’nin bölgede istikrar istediği iddiası Marksizme de, güncel gelişmelerin mantığına da tamamen ters.

ABD istikrar istemez, isteyemez.

“Huzur olsun, piyasa gülsün” kapitalizmin olmayacak duasıdır. ABD yalnızca kriz dinamiklerinin baskısı nedeniyle “istikrar”dan uzaklaşmaz. ABD aynı zamanda halihazırda en gelişkin ve güçlü tekellere sahip olduğundan, yeni alanlara yerleşmek ve elindeki alanları korumak durumunda olduğundan “istikrar”ı savunan değil, bozan unsurdur.

Çağımızda emperyalizmin “statüko”culuğu sömürü mekanizmalarını idame arayışından ibarettir.

Geriden gelen ve yükselen emperyalist güçler, ne kadar temkinli, ne kadar korkak olurlarsa olsunlar, istikrara oynayamazlar. Almanya, Fransa böyledir ve bu nedenle bu iki Avrupa ülkesinin ABD’yi dengeleyeceği ya da dizginleyeceği düşüncesini her zaman aptallık olarak değerlendirmişizdir.

Bununla birlikte başat emperyalist ülke Amerika Birleşik Devletleri de, rekabetin yoğunlaştığı alanlara sürekli müdahale etmeden, olası rakipleri ya da problemli unsurları muazzam askeri gücüyle baskı altına almadan kendi konumunu sürdüremeyeceğini bilir. İstikrarlı bir Ortadoğu, istikrarlı bir Kafkasya, bir başka deyişle kritik bölgelere müdahalesizlik, ABD’nin kaybıdır.

ABD’nin aradığı istikrar değil hegemonyadır. Egemen Türklerin ve Kürtlerin “barış”arak ABD egemenliğine yardımcı olması Vaşington’un hesabı olabilir ama bu hesapta “istikrar” var mıdır? Marksist geçinenlerin bu istikrarı “çözümün yakınlaşması”na gerekçe olarak kullanmaya kalkmalarındaki haysiyet sorununu bir kenara koyalım, Arap dünyasının ve İran’ın Türk-Kürt ittifakına dayalı bir ABD hegemonyasını sükunetle karşılamayacağı gerçeğini önemsemeyelim, Avrupa’da ABD’ye rahat vermemek isteyecek emperyalist merkezlerin varlığını umursamayalım, pax-Americana’nın ülkemize yeni bir pranga vurmasını içine sindiremeyecek toplumsal güçlerin hiç ağırlık kazanamayacağını varsayalım... Bütün imkansızları imkan dahiline sokalım. Yine olmaz. ABD, tüccar Türk egemenleri ile iştahlı Kürt egemenlerini kontrol altında tutabilmek için sürekli gerilim, zaman zaman kaos, kimi durumlardaysa yıkım ister.

“Pılımı pırtımı toplayayım, buralardan çekileyim, piyasanın birleştirdiği Türkler ve Kürtler burada benim şirketlerimin temsilciliğini üstlensin, petrol kaynaklarını benimle birlikte yönetsin, herkes kazansın... “ Yok böyle bir Amerikan felsefesi! Çünkü böyle bir emperyalizm yok!

Bu bölgede ABD’nin egemenliğini pekiştirme arayışının karşılığı istikrar değil, savaş ve kaostur.

ABD’nin silah tekellerini yeterince doyurduğu, bundan böyle enerji devlerinin çıkarlarını gözeteceğine varan tuhaf analizler, yüz yılı aşan emperyalist pratik tarafından keskin bir biçimde yalanlanmaktadır. Emperyalist siyaset ile emperyalist ekonomi birbirinden ayrıştırılamaz. ABD salt “ekonomik” düşünecek durumda değildir, ABD’nin ekonomik gücü, ABD’nin hegemonya savaşını kesintisiz bir biçimde sürdürmesine bağlıdır.

Özetle...

ABD’nin bölgeyi terk etmek üzere olduğu ve arkasında “huzur” bırakmak istediği düşüncesi ABD planlarını ve AKP’nin bu planlara doğan açılımını desteklemek için mazeret arayan “Marksist”lerimizce, liberal-gerici kalemlerle aynı anda, geliştirilmiştir.

Bu bir aydın tavrı da değildir.

Bu utanç verici bir durumdur.