Lokum gibi ordu, pek sivil silahlı güçler!

Bir süredir Türkiye’nin “sınır güvenliği”nin TSK’dan alınıp içişleri bakanlığına bağlı özel statülü bir yapılanmaya devredileceği yönünde haberler yer alıyor basında. Kimi kaynaklar bu özel gücün ilk aşamada 50 bin kişilik bir personelle işe başlayacağını, zaman içinde bu sayının birkaç katına çıkacağını belirtiyorlar. Bu yapılanmayla ilgili düşülen notlardan bir diğeri de, personelin bütünüyle profesyonellerden oluşacağı. Zaten “asker” sayılmayacaklarına göre, “zorunlu görev” diye bir şey söz konusu olamazdı.

Böylece Türkiye, devletin “meşru silahlı güç” yetkisini beşe böldüğü bir ülke haline geliyor. Bunlardan TSK sistemli bir biçimde ama iddia edilenden daha düşük bir hızla küçülüyor ve profesyonelleşiyor, çarpıcı bir büyümeyle 200 bin kişilik bir orduya dönüşen polisin 280 binlik bir kuvvete ulaşması hedefleniyor, tarikat bağlantılı emekli polis ve özel harpçi emekli subaylar arasında paylaşılmış şirketlere mahkum ve önemli bölümü işsiz yaklaşık 250 bin özel güvenlikçi giderek kurumsallaşıyor, sayısı tam olarak bilinmemekle beraber 50 ila 100 bin arasındaki korucu ortalıkta cirit atıyor ve şimdi de “sınır güvenlikçileri” hazırlanıyor...

Beş parçanın dördü İçişleri Bakanlığı’nın kontrolünde...

İstihdam edilen 150 bin civarı özel güvenlikçinin hepsi silah kullanma yetkisine sahip olmasa da, sınır gücü projesinin hayata geçmesiyle birlikte, İçişleri Bakanlığı’nın kısa süre sonra 350 binin üstünde bir silahlı gücü kontrol etmeye başlayacağı söylenebilir. Hükümetin bir ara “tasfiye edeceğiz” dediği köy korculuğunun en fazla statüsünün değişeceğini, dolayısıyla bu rakamı aşağıya çekecek bir gelişme olmayacağını da ekleyelim.

Bir başka ek ise şu: Bu sayının en az yarısı “savaşçı” sınıfına sokulabilir.

Bütün bunlar ne anlama geliyor?

Bütün bunlar, son yıllarda Türkiye’de olup bitenlerin yalnızca sistem içi iktidar kavgası olarak görülemeyeceği aynı zamanda ciddi “kurumsal” operasyonların yapılmakta olduğu anlamına geliyor.

Devletin çözülmesi ve yeniden yapılandırılması, süreklilik ve kopuşun yarattığı gerilimlerle bezenmiş durumdadır.

Özel misyonlar üstlenmiş olan AKP’nin elini rahatlanan, yeniden yapılanmanın, “devlet politikası”nın mantıki uzantısı olmasıdır. Süreklilik ve kopuşun diyalektiği bu devlet politikalarında aranmalıdır.

Konumuz Türkiye’nin silahlı güçleri. Bu güçlerin yeniden tasarlanması artık eskiyen bir projedir. TSK, yeniden tasarıma “ıslak imza” koyduktan sonra işi ağırdan aldığı için de bugün örselenmektedir. AKP’nin her kuruma, her toplumsal alana “fetihçi” bir zihniyetle bakması, ordu konusunda ise temsil ettiği geleneğin çok eski bir hesabının olması bugün ortaya çıkan asimetrik durumu tek başına açıklamaz.

Bugün yaşananlar ne kadar tuhaf gelse de, aslında TSK’nın iç evrimi açısından son derece doğal, mantıklı bir sonuca ulaşıyoruz.

TSK’nın “ıslak imzası”nda üç öge bulunmaktadır: NATO, piyasa kültürü, anti-komünizm.

Kurtuluş savaşı, kuruculuk misyonu... Bunlar önemsiz değil, tarihsel açıdan çok değerli ama “kuru”!

Bugün Türkiye’nin silahlı güçlerinin yeniden tasarımının altındaki imzanın da karakteristiği aynıdır: NATO, piyasa kültürü, anti-komünizm.

TSK’nın bu imzanın üstüne çizik atması, Dugin’in de başkalarının da boyunu aşar.

Komuta kademesi, kurumsal anlamda ordunun ağırlık kaybetmesini kaçınılmaz kılan mekanizmaları bilerek, isteyerek, bir bölümünde açıktan inisiyatif alarak kendisi kurmuştur. On yıllara yayılmıştır bütün bunlar ama “son” oldukça hızlı yaşandığı için gerilim çıkmaktadır.

NATO küçük, hareketli ordular istiyor. TSK bunu da istiyor, buna göre adımlar atıyor ama “oldukça büyük kara ordusu” da istiyor! NATO bağlı silahlı kuvvetlerin Brüksel’le ilişkilerinde “özerklik” derecesinin düşürülmesini istiyor. TSK bir yandan NATO’nun önemini artırmak bir yandan da kendisine ait alanı korumak istiyor. NATO üye ülkelerin sınır ötesi misyonlara daha fazla kaynak ayırmasını istiyor. TSK sınır ötesi misyonların hepsine gönüllü oluyor ama “çatışmak” istemiyor. NATO profesyonelleşme istiyor. TSK da profesyonelleşme istiyor ama “zorunlu askerlik”in sağladığı siyasal ve ideolojik ağırlıktan vazgeçmek istemiyor.

Hayat...

Piyasa ilişkileri için de bir çift laf etmek gerekir. 27 Mayıs sonrası ordunun sermaye bağlantılarını güçlendirme ve onu bizzat sermayedar haline getirme fikri ABD’de olgunlaştı. 1974 Portekiz Karanfil Devrimi’nde devrimci subayların komünist partisi bağları Vaşington’u iyice korkuttu ve NATO’da subayların halktan koparılması işleminin hızlandırılması için düğmeye basıldı.

Başka şeyler bir yana...

Hem bu sistemin kaymağını yiyeceksin, hem bu sistemin gidişatına köklü radikal müdahalelerde bulunacaksın! Enerji yaratamazsın, kımıldadığında sistem içi bağları ayağına dolaştırırlar.

“Bu iş bitti” demiyorum. TSK’nın yeniden yapılandırılmasını geciktiren unsurlar ayıklanıyor. Hem öyle hem böyle olsun diyenler çaresizleştiriliyor, yani sınıfsal, ideolojik, siyasal süreçler son derece tutarlı işliyor.

Yeniden yapılandırılan TSK’da cemaatin, AKP’nin rolü hiç kuşkusuz artacak. Bu rol bir hegemonyaya dönüşür mü, bu tartışmalı. Sınıfsal, ideolojik, siyasal süreçler yeniden yapılandırmaya verdikleri şaşmaz desteği AKP’ye de sunacak diye bir kural yok.

Gerilim artabilir, daha önce de yazdığım gibi, farklılıklar çoğaldığı için değil azaldığı için. Ve yeniden yapılandırılan bir TSK, bazı açılardan AKP’ye daha fazla kök söktürebilir. Ağırlık kavgasında, otorite kavgasında, rol paylaşımı kavgasında...

Bunun memlekete, emekçi halka kendi başına bir faydası yok... Haftalardır bunu anlatmaya çalışıyorum.
Yıllardır anlatmaya çalıştığımızı bir kenarda sabitleyerek: Güçlenen sol, ayağa kalkan bir işçi sınıfı Türkiye’nin bütün kurumlarını etkileyecektir, etkilemesi için çaba da harcanmalı.

Güncel pozisyon alışa gelince...

İçişleri Bakanlığı’nın elinde “orta çap”ta bir ordunun toplanmasını demokratikleşme olarak görenler ordunun profesyonelleşmesini zorunlu askerlik kalkacak gerekçesi ya da devlet küçülüyor salaklığıyla destekleyenler Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra hantallığı nedeniyle emekçi dinamiklerine ve sosyalizme karşı yeteneği körelen kontrgerilla örgütünün sermaye bekçiliğinin akçalı, anti-komünist histerinin ise manevi motivasyonuyla çok daha etkili hale getirilmekte olduğunu kavramayanlar... Kavrayıp da el ovuşturanlarla ittifakınız “hayır”lı olsun!