Kürt Sorununda Güncel Bir Soru KEMAL OKUYAN

Sol, Kürt sorununun emperyalist projelere bağlanmasını engellemenin yolunu mutlaka bulmak zorundadır. Çok açık ki, tarihten bugüne, "ulusal sorunlar", yalnızca hemen her dinamiği kendi çıkarları için kullanan emperyalistlerin marifetiyle değil, aynı zamanda kendi doğaları gereği, emperyalizme ve kapitalizme karşı mücadelede önümüze çözümü zorlu düğümler koymaktadır.

Açık ki, yerelleşme, ademi-merkeziyetçi arayışlar bunlardan biridir. Aklı başında hiçbir marksist, belli bir idari birim içinde değişik ulusların hareket serbestliği elde etmesini, özerk yapılar kurmaya yönelmesini ve bu hakkı elde etmesini "emperyalizmin icadı" olarak göremez. İlk sosyalist ülkenin, başka arayışlar ve sonrasında süren uzun tartışmalardan sonra "federasyon"da karar kılması yalnızca bir örnektir. Bu seçimin "en doğrusu" olup olmadığından bağımsız olarak, ulusların, diğer etnik toplulukların özgürce ve eşit birer unsur olarak nasıl yaşayacaklarını belirlemek sanıldığı kadar kolay değildir ama bir biçimde çözüme kavuşturulması gereken bir sorundur.

Çözüm ne olursa olsun, bünyesinde belli bir "otonomi" taşıyacaktır, taşımak durumundadır. En merkeziyetçi çözümde dahi "birlik ve bütünlüğü" bu otonomiyle beslemenin mekanizmaları yaratılmak zorundadır.

Bununla birlikte, sorun başından beri, "ulus" adına konuşanların niteliği olagelmiş ve marksistler belli bir ulusun hegemonik gücüne bağlı olarak strateji geliştirmişlerdir. Çünkü yüz yıl önce de ulusal sorun farklı sınıfsal müdahalelere konu oluyordu ve emperyalistlerin bu soruna hakim olma araçları hep daha fazlaydı. Tek bir olguyu yazmak yeterli: Uluslaşma nihayetinde burjuva karakter taşır.

Ekim Devrimi bu açıdan emperyalizmin fazlasıyla kurcaladığı ve hakim olduğunu düşündüğü bir alanda ulusal sorun açısından tarihsel bir kopuş anlamına geldi. Bunun tek dayanak noktası, Moskova'daki emekçi iktidarıdır, ulusal soruna ilişkin politikaları da belirleyen, güvence altına alan dünyanın ilk proleter devletidir.

Federasyon, eşitlikçi bir düzenin teminatı ve bağlayıcılığı altındadır.

Bugüne baktığımızda, sorun daha da ağırlaşmıştır. Çünkü emperyalizmin "ulus devlet" kategorisine bakışı değişmiştir, kapitalizmin iç dinamikleri "yerelleşmeye" büyük bir itki sağlamaktadır, dünyada SSCB gibi insanlık adına ışık saçan bir odak yoktur.

Az önce vurguladığım gibi, merkezi otoritenin rolünün paylaşılması, yerel iktidar odaklarının güçlendirilmesi, özerklik vb., bunlar peşinen emperyalist projeler olarak adlandırılamaz. Ancak bugün "ulusal sorun"un çözümü olarak görülen ve solun bazı kesimleri tarafından da benimsenen açılımların neredeyse bire bir emperyalist merkezlerin dayatmalarıyla örtüştüğü gerçeğine göz de kapanamaz.

Sosyalist hareketin mevcut duruma emperyalistlerle birlikte aynı doğrultuda baskı yapması ciddi bir tuhaflık ve sıkıntıya işaret eder.

Bu tuhaflıktan kurtulmanın iki yolu vardır. Birincisi, ulusal sorunun çözümü için atılacak adımların zeminini değiştirmektir. Bugünkü sistemde özerklik, yerelleşme gibi konuları tartışmak dahi piyasa faşizmine geçit vermektir, emperyalist projeleri onaylamaktır. Eğer at gözlüğünüz yoksa, bu gerçeği kolayca görürsünüz. Dolayısıyla, sosyalizmin bir perspektif olarak ağırlık kazanması mutlak bir zorunluluktur. Önerilen güncel gereksinimlere yanıt vermeyen bir "devrim"cilik değildir. Önerilen, sınıf karakteri konusunda titizlenmek ve ulusal sorunu genel bir emek programının içine yerleştirmektir.

İkincisi, "ulusal sorun"un iç dengelerinde, iç ağırlıklarında oynamalar yapmaktır. Bugün AKP'nin gündeminde olan, AB'nin gündeminde olan, ABD'nin gündeminde olan bir "yerelleşme" solun "çözüm"ünde nasıl ilk sıralarda olabilir?

Ortada bir fırsat var. Bir kez daha Kürt sorununda piyasayı, gericiliği, Amerikancılığı karşıya almak konusunda bir olanak yakalandı. Bu olanak "pazarlık" yaparak mı harcanacak, yoksa Kürtlerin eşit ve özgür bir unsur olarak bu ülkede yaşamasının yolu mu açılacak. Bu soruya açık ve net bir yanıt vermek gerekiyor. Bunların Kürt sorunu ile ne ilgisi mi var? Barzani'nin tüm Kürtlerin temsilcisi olarak kabul görmesi ve bunun dayatılması, yıllara yayılan ve Barzani somutluğunun ötesinde tarihsel sonuçları olan bir konu değil midir? Kürt nüfusun gericilik ve sermaye ajanları tarafından kuşatılması Kürt sorunu kapsamında görülmüyor mu? Bölgenin uluslararası tekellerin ekonomik talanına açılması yalnızca TÜSİAD'ın mı gündemidir? Türk ve Kürt emekçilerinin aynı anda, bir bütün olarak muhatap oldukları sorunları bir kenara koyuyorum.

Eğer bütün bunlar önemsiz görülüyorsa, o zaman başka bir soru ile bitirebilirim: Yerelleşme bugünkü sistem sınırları içinde dahi, burjuva demokrasisinin geliştirilmesi bağlamında bir ilerleme olanağı olarak görülüyor mu? Sol bu soruya cesur bir yanıt vermeli.