Küba'da Ne Oldu?

Küba'da ne olduğuna ilişkin bir soruya Küba Komünist Partisi ile oldukça yakın ve dostça ilişkiler sürdüren bir partinin üyesi olarak yanıt vermenin ciddi güçlükleri var. Siyasetçi kimliğini bir kenara bırakıp "gazeteci" sıfatıyla kolları sıvamak da olmuyor. Şu ana kadar sosyalist Küba'yı yakından takip etmemi, yazılıp çizilenler dışında gözlem yapmamı sağlayan her şey siyasi kimliğimle, sorumluluklarımla ilgili.

O halde, kendimi kısıtlayıp, başka konularda yazarkenki özgürlüğümden belli ölçülerde feragat etmek durumundayım. Küba'dan gelen resmi açıklamalar ve bizzat Fidel Castro'nun konuya ilişkin söyledikleri benim için temel referans noktasıdır. Bunlardan hareketle ulaştığım sonuçları sizlerle paylaşmakta bir sakınca görmüyorum.

1. Raul Castro, tüm yaşamı boyunca kanıtladığı devrimci kişiliğini ve verili nesnelliğe devrimci müdahaleler yapma alışkanlığını ilerleyen yaşında yitirmediğini ve Devlet Başkanlığı görevinde de bunu sürdüreceğini kanıtlamıştır. Raul'un yöneticilik tarzı, bir komüniste yakışır kararlılık, ataklık, ciddiyet ve mütevazılığı içeriyor.

2. Raul Castro, tarihsel bir kişilik olan Fidel Castro'dan sonra parti ve devlet işlerinde daha kolektif bir tarzın egemen olması gerektiğini her fırsatta dile getirdi. Kişisel liderlik özelliklerine fazlasıyla sahip olmasına ve bu özellikleri yerli yerince kullanmasına karşın, Raul'un Küba'da ekip ruhu yaratmak konusunda çok hassas olduğu görülüyor.

3. Son değişikliklerin odağındaki iki isim Felipe ve Carlos Lage, çok zor dönemlerde sosyalist Küba'ya benzersiz hizmetlerde bulunmuş, genç yaşta ağır sorumluluklar üstlenmiş ve biraz da bu nedenle hem Küba'da hem de uluslararası kamuoyunda fazla sivrilmiş kadrolardır. Raul'un "fazla sivrilmiş" kadrolardan çok, kolektif bir kültürün parçası olan yeni kadrolara göz diktiğini herkes bilmektedir.

4. Carlos Lage bugün 60'larına yaklaşmıştır ama Sovyetler Birliği'nin ortadan kalktığı o uğursuz yılların hemen başından itibaren parti önderliğinin kilit isimlerinden olmuş, uzunca bir dönem Fidel'in genç sağ kolu olarak görev üstlenmiştir. Daha 1990'ların başında belli çevrelerce Fidel Castro'dan sonraki lider olarak lanse edilen Lage için batılı bazı merkezlerce "reformcu" hatta "Garbaçovcu" iddiaları yayılmıştır. Bu söylentileri haklı çıkaran herhangi bir bulgu olmasa da, ABD'de bu kadar beklenti yaratan bir kişinin adının "lider"lik için geçmesinin bir talihsizlik olduğu söylenebilir.

5. Felipe Roque ise Lage'den daha sonra yıldızı parlayan ve ilginç gerekçelerle görevden alınan bir önceki bakan Ronerto Robeina gibi oldukça genç bir dışişleri bakanıydı. Kısa sürede yeteneklerini sergiledi, ABD diplomasisinin baş edemediği bir tarz tutturdu. Bu başarısı onun da "yeni lider" olarak işaret edilmesi için yeterliydi. Ama "fazla öne çıktığı" için eleştirildiği de oluyordu.

6. Anlaşılan Raul Castro, ne yaparlarsa yapsınlar, isimleri her zaman kolektif çalışma açısından sıkıntı yaratacak bu iki kadronun hedeflenen yeni önderlik mekanizmalarına uyum sağlayamayacağına kanaat getirmiş ve partinin politbürosu bu düşünceyi desteklemiştir.

7. Küba, "düşmandan her zaman bir adım önde olma" ilkesini bir kez daha hayata geçirmiş oldu. Bütün hesaplarını sözü edilen iki isim üzerine yapan ve Raul'un liderliğinin geçici olduğunu düşünen ABD yönetimi şimdi şaşkın. CIA'den "beklemek gerek" açıklaması gelirken, Havana'daki ABD misyonunun şefi "yeni atananları tanımıyoruz" demek durumunda kaldı. Bu da bir ahmaklık, çünkü yeni göreve getirilenlerin hepsi üst düzey sorumlulukları olan kişiler ve bunların bazıları, yaygın deyimiyle "yaşlı", hatta "devrim" kuşağından geliyor. ABD şimdi elindeki bütün planları revize etmek, Küba'ya dönük bilmem kaçıncı komplo girişimi için yeniden hazırlık yapmak zorunda. Güzel!

8. Küba'da devrimci önderlik, hiç kimsenin sorumluluklarının kalıcı olmadığını tam zamanında yeniden göstermiştir. Ülkenin iç ve bölgesel siyasette önemli hamleler yapmakta olduğu bir sırada yeni bir kadro dinamizmi yaratması için iyi bir yol.

9. Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupalı ortakları, Küba'da "seçtikleri" bazı isimleri parlatmak ve onları kolektif kültürün dışına çıkarmak için hep çaba gösterdiler. Doğal, onların siyasetten anladığı zaten budur. Kişileri öne çıkarmak, düşünce ve idealleri geriye düşürmek... Türkiye'de de devrimci siyaseti bozmak için bu yolu kullanırlar. Buna direnmek zor ama zorunlu. Felipe ve Lage'nin bu açıdan kontrolden çıktığına dair güçlü veriler olmamasına karşın, Fidel'in konuya ilişkin yazdıkları dikkat çekici. Demek ki Castro kardeşlerin rahatsız olduğu bir şeyler var.

10. Sorumluluklarda süreklilik önemli. Ancak bazen süreklilik tutuculaşmaya ve zaafları kanıksamaya neden olur. Lage, 15 yılı aşkın bir süredir 2. kişi olarak görüldü. Felipe de küçümsenmeyecek bir süre boyunca Dışişleri Bakanı olarak görev yaptı. Değişiklik iyidir. Çoğunlukla.

11. Daha ötesini söylemek için Kübalı dostlarımız beklenmelidir.

12. Vamos Bien, Raul... Vamos Bien!

[email protected]