Kıravat, kalem, mikrofon, NATO, patronlar...

Yunanistan'da "solcu", "devrimci" Syriza hükümetinin Savunma Bakanı Panos Kammenos, Libya ve Suriye'de "teröre karşı mücadelede" kullanılmak üzere yalnız Yunan ordusu değil, bütün askeri üsleri de NATO'nun kullanımına açacaklarını söyledi geçenlerde.

Kimin umurunda?

Siz haberleştirdiğinizdeyse "adam Syriza üyesi değil ki, sağcı partiden" denip geçiliyor... Doğru, hükümet dediğin bakanların kafasına göre takıldığı bir kulüp zaten! 

İşin gerçeği, artık Türkiye solcusu NATO'yla filan ilgilenmeyi bırakmış durumda. Hatta bu örnekte "teröre sen de karşı değil misin, terörle mücadele herkesin meselesidir" bile diyebilirlerdi. Demediler, ilgilerini bile çekmiyor.

Ne ilgilerini çekiyor?

Kıravat çekiyor. Çipras taktı-çıkardı... Birkaç hafta önce bu kez tersinden haber vardı; televizyon programında cebindeki kalem çok pahalıymış, arada danışmanları "aman hocam ne yapıyorsun, yoksulluktan filan söz ediyoruz, o kalemi çıkar, koy cebine, şunu kullan" demiş. Çipras da çaktırmadan halletmiş meseleyi ama olay basına yansımış.

Haberler böyle...

NATO'dan çıkıp çıkmama önemsiz, kıravatın-kalemin çıkıp çıkmaması önemli! Bizim sol da böyle...

Yunanistan'dan Türkiye'ye geleceğiz de arada bir şey daha var. Syriza'nın Maliye Bakanı'nın ABD'de sistem açısından makbul bizim içinse pek şaibeli isimlerle içli dışlı olduğunu yazdığımızda, "siz özellikle bu tür şeyleri haberleştiriyorsunuz" diye eleştiriler gelmişti. 

Hmm... Yanlış yapmışız, HDP'nin Çipras'ı İzmir mitingine davet etmesi üzerinde durmalıymışız. Bir ülkenin başbakanının başka bir ülkede faaliyet gösteren bir siyasi partinin seçim propagandasına aktif olarak katılacağını düşünmek de herhalde bir tek Türkiye'de mümkün olabilir. Gerçi Cumhurbaşkanı'nın AKP propagandasına karşı "ithal" başbakan fena fikir değil hani...

HDP demişken...

Dinsel referanslarla siyaset yapılmasına örnekleri, gerici kurumlarla ve de gerici içerikle paneller düzenlenmesini, yöneticilerinin MİT Müsteşarı ya da İç İşleri Bakanı'nı övmesini, Ertuğrul Kürkçü'nün İzmir Ticaret Odası'ndan sonra Ege Sanayici ve İşadamları Derneği'ni ziyaret etmesini ana akım medya (düzenin basını olarak okuyun) haberleştirdiğinde sorun yok; bunu biz yapınca "hep böyle haberleri veriyorsunuz"...

Nasıl haberler? Utanacak bir şey mi var? Yoksa herkeste farklı bir algı mı yaratılmak isteniyor?

Bilmiyorum; bildiğim bu dünyada Çipras'ın kıravatı-kalemi, Selahattin Demirtaş'ın TRT mikrofonunu devirip izleyicileri kahkaya boğmasından daha önemli şeylerin olduğudur.

NATO'severlik kıravatsızlıkla dengelenecek, patronlarla "aile fotoğrafı"nın hâlâ solcu duyarlılığı olanlarda yaratacağı rahatsızlık fıkralarla, esprilerle geçiştirilecek, biz de hep birlikte bunlarla oyalanacağız!

Yok olmadı...

Avrupa Birliği'ni, AKP'yi, Obama'yı, Arap Baharını, Fransız Hollande'ı "tamam ama..." diyerek tercih konusu yapanlara nasıl direndiysek, yine öyle...

Öyle çünkü dünya, bölge, ülke "canım şimdilik ne önemi var" denecek durumda değil. Daha önce de yazmıştık, halkın 2013'te fena çizdiği Erdoğan'ın kendisini var eden güçler tarafından da tamamen çizilmesini engelleyen faktörlerin başında uluslararası konjonktür geliyor. Ukrayna'da Rusya ile giderek tırmanan bir gerilimin içine giren NATO'nun Karadeniz'e çıkış yollarını tutan Türkiye'de riski göze alması mümkün olmadığı gibi, "manyakça işler" yapmaya bu kadar gönüllü bir hükümet seçeneği yaratması da zor. 

Benzer bir durum Suriye için de geçerli. AKP hükümeti, bu başlıkta her şeyi yüzüne gözüne bulaştırdı ancak ABD'nin Suriye'de yenilgiyi kabullenip tamamen geri çekilmesi de bugünkü dengeler hesaplandığında olanaksız. Suriye'deki çatışmaları kaşımakla doğrudan müdahale arasındaki sınır çizgisi ise çok ince. Ve bu sınırın üzerinde gerici teröristleri destekleyen Türkiye-Suudi bloğunun ABD'den bağımsız davranıp davranmadığının bir yerden sonra önemi kalmıyor. ABD emperyalizminden laikliği, halkların özgürlüğünü bekleyemeyeceğimiz gibi, barışçı politikalar da herhalde bekleyemeyiz.

İşte bu nedenle uluslararası tekellerin her siyasi aktörde ilk sınadığı konulardan biri NATO. Yunanistan'da Syriza hükümeti birkaç ay gibi bir sürede yeterli güvenceyi verdi. Türkiye'de ise AKP'ye alternatif olduğunu iddia eden her siyasi parti, eğer bu düzeni yıkmak gibi bir hedefe sahip değilse, NATO konusunda emperyalist ülkelere "merak etmeyin" mesajını geçmek durumunda.

Patron örgütlerine dönük ilgi de benzer bir zorunluluğun ürünü.

Kıravat, kalem, mikrofon haberleri de bu zorunluluğun aksesuarları!