Kim patlattı?

Kemal Okuyan'ın “Kim patlattı?” başlıklı yazısı 15 Mayıs 2013 Çarşamba tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Reyhanlı saldırısının boyutları belli ki gizleniyor. İzler de… Üstelik panik halde, son derece ilkel yöntemlerle…

Siyasette altında kalınacak işlere kalkışmamak altın kuraldır. Her zaman “kime yaradı” sorusunu yanıtlamak yetmeyebilir, işte o durumda “kim bunun altında kalmaktan korkmaz” sorusunu devreye sokmakta yarar vardır.

Bir de… Büyük ve kanlı eylemler “karanlık” güçlerin haberleşme yöntemlerindendir. Açık fayda bulunamıyorsa, “mesaj”ın peşine düşülmelidir.

Patlamaların ayarının kaçtığı, yani planlanandan daha yıkıcı olduğu söylenemiyor. Bu işlerden anlayan ve güvenilir herkes, hasarın ve can kaybının büyük olması için özellikle çaba harcandığını belirtiyor. Demek ki… Ölçüsüz özgüvenle hareket eden, bu işin altında kalmaktan hiç ama hiç korkmayan bir aktör var karşımızda.

Suriye’nin işi olmadığı buradan belli. Bazı okurlarımıza garip gelebilir ama bu işin arkasında devlet de olamaz. Kendi vatandaşlarını “terbiye etme” yeteneği ile kendi vatandaşlarını “koruyamama” hali karıştırılmamalı. İktidarlar korkutarak (da) yönetirler ama aciz duruma düşmekten ve bu acizliğin fark edilmesinden fena halde korkarlar.

AKP aciz duruma düşürülmüştür. Hiçbir niyet, bu ölçüde ağır bir yarayı göze alamaz. Doğrudur, çok ama çok sıkıştılar ama şimdi daha az sıkıştıklarını söyleyemiyoruz!

Mutlak olarak AKP’nin denetiminde olan ve Suriye’de çatışan bazı gruplar da “sahipleri”ni bu kadar zor durumda bırakacak bir işe kendi başlarına kalkışamaz. Hoş, pek “akıl” sahibi değiller ama…

Uluslararası aktörler içinde “hesapsız” hareket eden ve hiç hesap sorulamayan iki güç, ABD ve İsrail’dir. Yapabilirler, daha önce sayısız kez yapmışlardır da… O zaman fayda değil de mesaja odaklanılabilir. Mesajı alacak olan illa ki AKP’dir. Mesajın doğrultusu da bellidir: Kafana göre asla takılma!

Bir de Suriye’de hep üzerinde durduğumuz rant kavgası… Yakın gelecekte Şam’da ya da bölünmüş bir Suriye’nin filanca bölgesinde “patron koltuğu”nda oturma hayallerinin gerçekleşmeyeceğini anlayan hizip liderleri, bu işi mümkün olduğunca çok paraya tahvil etmek için deli gibi rekabete tutuşmuş durumda. Para da Türkiye tarafından deli gibi akıyor. Bu tür konularda hep stratejik derinlik aranır, paranın gücü unutulur. Unutmamakta yarar var. Sonuçta bunların önemli bölümü paralı asker.

Reyhanlı’yı kana bulayan, hayal kırıklığına uğrayan bir “hizip” de olabilir. Kurulu tezgahı, dengeyi bozmak için, AKP ile bazı “dostları”nın arasını açmak için…

Nitekim, hükümet bir yandan Suriye’yi suçlarken, öte yandan serbest dolaşımına izin verdiklerini kontrol etmenin yollarını arıyor.

ABD ile Rusya’nın bir yol haritasında anlaşmalarına gelince… Rusya’dan böyle bir açıklama geldi, patlamanın Şam yönetimi ve muhalifler arasında yapılması planlanan toplantıyı sabote etme amacıyla gerçekleştirildiği ileri sürüldü. Elbette mümkün. Ancak… Reyhanlı’da, bizim basının yüz kızartıcı yayıncılığının yarattığı ahlaki yıkıntının altından, Suriye konusunda bütün aktörlerin daha “gerçekçi” olması gerektiğine ilişkin bir “ders” çıkmaya başladı. ABD kontrolündeki uluslararası kamuoyu böyle diyor!

Şimdi bütün bunları birleştirin.

ABD Türkiye’nin sakarlığından ve başına buyrukluğundan bıkmış durumda. Daha önceki mesajlar işe yaramadı, Davutoğlu-Erdoğan ikilisi neredeyse ABD silahlı kuvvetlerine “hareket emri” çıkaracak kadar kendilerini kaybetti. Buradan yeni bir mesaj ihtiyacı çıkar mı, çıkar!

Uzun bir sınır boyunca özgürce faaliyet gösteren ve CIA, Mossad ajanlarına stajyer olarak çalışma imkanı sunan irili ufaklı onlarca silahlı grup... Kolay öldüren, kolay saf değiştiren, paraya tapan şefler… Buradan mesaj taşıyıcı kurye çıkar mı, çıkar!

Kaosu boyutlandırarak kontrol etmek (çünkü bunu dünyada tek bir güç yapabiliyor hâlâ), mezhep kavgasını körüklemek, tampon bölge opsiyonunu elinde tutmak da bu işin bonusu ABD açısından...

İlle budur, demiyorum. Güçlü olasılıklardan birine işaret ediyorum.

Suçlu ise… Bizim cephemizden tektir: Siyasi iktidar. Ve iktidar, bu rezaletten bedel ödemeden sıyrılamamalıdır. Özetle, Davutoğlu’nun sırıtmak için bakan olmaya ihtiyacı yoktur. Bunu evinde de yapabilir!