Kendi kendimizi terbiye etmek

29 Mart seçimlerinden sonraki yazılarımda, birkaç kez, solun kendisiyle uğraşma alışkanlığından çıkıp, karşıtlarıyla gerçek bir ideolojik mücadele içinde girmesi gerektiğine işaret etmiştim. Bu doğrultuda yazdım ama kimi örneklerde kendi çağrıma kulak asmadığım da oldu. Alışkanlıklardan kaynaklanabilir, zaman zaman sol içi bir tartışma ya da gündeme müdahil olmaya kendimi mecbur hissetmiş olabilirim. Ancak görüşüm hiç değişmedi, hatta giderek pekişiyor: Oyalanıyoruz.

Hiç kuşkusuz hangi tartışma ya da gündemin solun içine dönük olduğunu belirlemek oldukça zor. Örneğin solun tutumuna, hareket tarzına ilişkin her başlığı “iç gündem” diyerek bir kenara atamayız. Hem, teorik bağlantıları olan konular ister istemez sol içi bir yan taşır ve onları hiçbir biçimde küçümseyemeyiz.

Ancak her hareketin, her tartışma ve üretimin toplumsal bir etkisi olmasına özen göstermemiz mutlak bir zorunluluk. Türkiye solu bu kadar içe kapanmasa, kendine ait bir dünya kurmak konusunda bu denli yol almasa, böylesi kayıtlar koymak hiç de gerekmeyecekti. Lakin madem alışkanlıklar saplantı noktasına taşınmış, o zaman çubuğu bükmekte bir sakınca yok. Hepimiz bizi kendi iç dünyamıza hapseden her türden yaklaşımı önemsizleştirmenin yolunu bulmalıyız.

Yalnızca içinde bulunduğum siyasi hareket için söylemiyorum, başka hareketlere de dışarıdan ama anlamaya çalışarak baktığımda özellikle “içe hitap eden” her şeyin ne kadar büyük bir israf olduğunu gördükçe üzülüyorum.

Tamam, toplumsal açıdan fazla değer taşımayan ama bir “iç gündem” olarak hiç de yabana atılamayacak önemde kimi başlıklar olabilir. Ancak bu başlıkların da iyi kontrol edilmesi, siyasetin gerçek sorunlarının yerini almaması için özenle davranılması gerekir.

Sınıf mücadelesinde bir tartışmaya, bir polemiğe, bir görüş ayrılığına, bir kavgaya onun tarihsel öneminin çok ötesinde bir değer ve yer vermek, küçük düşünüldüğüne işarettir.

Ama içe kapanmanın tek yolu bu değildir.

İlkesellikleri, onları var eden temeller üzerinden değil, sürekli olarak biçimle ilgili noktalardan tutarak masaya yatırmak da giderek hastalığa dönüşen tehlikeli bir tutumdur. Şeytan ayrıntılarda gizlidir sözü, önsel bir titizlik gösterisi için kullanılıyorsa, sözlüğümüzden tamamen çıkarılmalıdır. Sosyalizm mücadelesinde başarı ve tutarlılık öz ile biçim arasında milimetrik bir uyumun yakalanmasıyla elde edilemez. Örgütlü mücadeleyle arasına bu beklentiye sığınarak mesafe koyan ve mücadele eden insanlardan kaprisleriyle enerji çalan unsurların hak ettiklerinden daha fazla alan işgal etmesinin önüne geçilmesinde yarar vardır.

Memleketin durumuna kafa patlatmak ve müdahale kanalları açmak için çaba göstermek yerine sol içinde yıllardır vıdı vıdıya dönüşmüş kimi gündemlerde harikalar yaratmayı sevenlerden uzak durmamız, bu gündemleri istemeden de olsa besleyen girdilerden kaçınmamız gerekiyor.
Örnek olsun, soL’da yazan bizler, soL’un bütün emekçileri ama onlarla beraber okurlarımız, hep birlikte, bir mücadele alanı olarak internet yayıncılığında burjuva ideololojisiyle hesaplaşmayı daha fazla önemsemeli, solun küçük dünyası dışında pek az kişiyi ilgilendirecek ama hepimizde ne hikmetse adrenalin yükselten incir çekirdeği gündemleri devre dışı bırakmalıyız.

Bu açıdan soL’da da bir ayar bozukluğu olduğunu itiraf etmek durumundayım, burada kalitesinden emin olduğumuz okurlarımızın ortamı terbiye edici bir rol üstlenmeleri gerekmektedir.

Siyasi açıdan çok daha büyük önem taşıyan, memleket meseleleriyle doğrudan ilgili ve iyi işlenmiş yazı ya da haberlerin solun iç gündemlerinden hareketle yazılmış olanlardan daha fazla okunduğunu gördüğümüz anı hep birlikte kutlamak dileğiyle...