Kanla terbiye edemeyecekler

Ölümün kanıksanmasına izin verilemez. Türkiye 40 yıl 1 Mayıs 1977 katliamını tartıştı. Tartışmalı, sorgulamalı, kabullenmemeliydi.

Maraş, Çorum, Sivas… Roboski, Suruç… Üç noktalar konmaya başlanınca “ve diğerleri” ibaresi eklenince ölüm sıradanlaşıyor.

Katliama, kana alıştırıyorlar.

1977’yi yıllarca gündemden düşürmeyen bir ülke daha sağlıklıdır. Toplumun sağlıyla oynuyorlar katliamlarla. İyice körelsin, kötürümleşsin diye…

Ölümün sıradanlaşmasını, kanıksanmasını kabullenemeyiz.

Ölümle terbiyeyi de…

İşte bu nedenle ölümü kanıksamamak kadar, ona kafa tutmak da gerekiyor.

Uyanık olarak.

AKP cephesinden gelen açıklamalara bakıyorum; hükümsüz! Kendi yarattıkları ya da yarattıklarını sandıkları bir Türkiye’de sürükleniyorlar. “HDP kendi kendini bombalatıyor” iğrençliğinden, alçaklığından bir meydan okuma filan çıkmaz. AKP eseri olan kan gölünün bir kan denizine dönüşmesinin mantığını kavrayamayacak kadar sersemlemiş bir partidir.

Her ölümden AKP birinci dereceden sorumlu, bunun tartışılacak tarafı yok. Ancak Diyarbakır, Suruç ve Ankara’da siyasi nedenlerle bir araya gelen kitlelere dönük saldırıların HDP’yi seçimleri boykota zorlamak ya da onun oylarını düşürmek gibi bir amacı olduğunu düşünmek son derece saçma. Benzer bir biçimde Erdoğan’ın seçimleri iptal etmek niyetiyle bu işlere kalkıştığını ileri sürenler, siyasetin temel bazı yasalarını unutuyorlar.

Başkentinde ağız dolusu hakaret ettiği siyasal eğilimlerden onlarca kişinin ölümü Erdoğan’a huzur sağlamaz, çıkış yolu getirmez. Ne iç ne dış dinamik buna uygun. AKP artık Türkiye’yi yönetemiyor, giderek yaygınlaşan algı budur.

Seçimden kaçarlarsa, seçimleri bile beceremeyen bir partiye dönüşür AKP, devam edemezler.

Bu şekilde HDP’nin oylarını da asla düşüremezler, HDP seçim çalışması yapmasa bile Haziran’dakine benzer bir oy alır.

Akıl pek yok ama bütün bunları hükümet partisi de bilir. Ölümle, kanla oynayabileceklerini sanıyorlardı, şimdi o oyun başka kurallarla oynanıyor.

Ankara’daki katliam için demiyorum, bilinmeyen çok şey var. Ancak bir eğilim olarak Türkiye’nin bir yönetilememe, hatta boşa düşürülme sürecine girdiğini söyleyebiliriz. Aslında girmiyor, sokuluyor.

Herkes şunda birleşiyor mu: Erdoğan kendini kurtarmak için her şeyi göze aldı!

Bunun anlamı güven vermeyen, öngörülemeyecek davranışlara giren ve bu nedenle kendisini var eden güçler açısından serseri mayına dönüşen bir kişi.

Türkiye’yi geçtik, dünya bunu kaldırır mı?

Sadece iki konu…

Göçmen krizi nedeniyle Avrupa Birliği’nin Erdoğan’ı desteklemeye karar verdiği söyleniyor. Bunu yazanlar gerçekten ne dediklerini bilmiyor. Batımızda birçok ülkenin siyaset kurumu, göçmen krizinden Erdoğan’ı sorumlu tutuyor. Şimdiye kadar göçmen politikasını ve ucuz işgücü akışını kendileri kontrol ediyordu; AKP Suriye zorlamasıyla bu sorunu açıkça hediye etti onlara, kontrolden çıkardı göçmen akışını.

Erdoğan’ı desteklemekmiş!

Türkiye’ye baskı yapacaklar, belki para da verecekler. Ancak Erdoğan’ın marifeti bir kenara yazıldı; başka şeylerin yanına…

Sonra Suriye konusu.

NATO Rusya ile karşı karşıya gelebilir lakin buna Erdoğan’ın karar vermesini asla kabul etmez. Suriye’de Rusya’nın doğrudan çatışmalara müdahalesi Erdoğan’a bir alan açıyor ama bu alanın sınırları var. NATO politikalarını belirleyen ülkeler, ABD, Almanya Türkiye’nin peşinden bir savaşa sürüklenecek değiller. Erdoğan’ın şu anda ayarı yok, bir hesap hatasının nelere yol açabileceğine kestiremez, kestirse de umurunda değil.

E ne olacak? Erdoğan Üçüncü Dünya Savaşı’nı başlatarak, yüzyıl öncesindeki Sırp milliyetçisinin rolünü mü üstlenecek!

Böyle biriyle eski yöntemlerle uğraşmıyorlar. Türkiye’yi Erdoğan’ın yönetemeyeceği bir noktaya getiriyorlar.

İşte bu noktada duralım.

2013’te ve başka birçok uğrakta Erdoğan’ı kurtaran ve bunu açıkça söyleyenler şimdi emperyalizmin, gericiliğin yol açtığı bu kan denizinin ortasında AKP’den sonrasındaki tehlikeye de işaret etmeye başladı. Hatta bu nedenle AKP’yi uyarıyorlar.

Açık konuşalım, Türkiye’de Erdoğan faşizminin yerleşemeyeceği daha doğrusu buradan bir faşizm çıkmayacağını sürekli vurguluyorduk ama bilinsin ki, bu ülkede darbe olasılığı giderek güçlenmekte. 

AKP’ye karşı 2000’lerde ordu bir müdahalede bulunmadıysa bunun nedeni sermaye ve ABD’nin buna izin vermemesiydi. Kendileri söyledi bunu paşalar, generaller. Bugün darbe olasılığından söz ediyorsak…

Bu durumda, darbe olasılığı AKP’yi savunmayı mı gerektirir?

Dün bu soruya evet diyordu liberal solcular. Halbuki bir darbe tehdidi yoktu. Şimdi darbe olasılığı gerçek. Ve biraz da şimdiye kadar Erdoğan’ı korudukları, savundukları için, gerçek.

Erdoğan’ı halktan korudular açıkçası, bu yüzden şimdi darbe olasılığı gerçek!

Bakalım şimdi ne yapacaklar?

Oysa darbe ya da başka türde bir müdahale ile AKP birbirine alternatif değil. Bugün Türkiye’de dengeler ne olursa olsun, ikisi de emekçi halk için yıkım. Bu kan denizinden bugünkü dengelere bakarak, ona yaslanarak çıkılamaz. Acil olarak bu dengelerin değişmesi gerek.

Halkın sağlıklı bir siyasal doğrultuda örgütlenmesi.

Zaman mı yok?

Neye zaman var?

Ölülerimizi saymaya mı?

Ankara’dan sayılar geliyor, “en son kaç oldu” sorusu yeterince dehşet verici. Karşımızda kanla siyaset yapmaya alışkın bir sürü aktör var. Aynı zamanda istiyorlar ki aptallaşalım.

Kimdir katil? Bugünkü siyasal iktidardır katil.

Kimdir katil? Uluslararası gericiliktir katil.

Kimdir katil? Emperyalist ülkelerdir katil.

Kimdir katil? Sermaye sınıfıdır katil.

Ayrıştırmak isteyen denesin. Mümkün değil, ayrıştıramazsınız.

Ey insanlık başın sağ olsun!

Kahrolsun kâr ve kan üzerine kurulu bu köhne düzen!