'Kabus gibi...'

Kemal Okuyan'ın “'Kabus gibi...'” başlıklı yazısı 21 Mayıs 2013 Salı tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

soL gazetesinin düzenli okuruna Semir Aslanyürek’in “Rüya Gibi”si tanıdık gelecektir. Hani genç bir sinema öğrencisinin Türkiye-Suriye-Sovyetler Birliği hattında geçen, arada Macaristan’da mola veren öyküsü.

Gazetenin 10. sayfasında tefrika ediliyordu, lakin Aslanyürek’in film çekimleri araya girdi, okur da bir hafta süren “Rus kızını tavlama” girişimlerinden sıkıldı, sonuçta “Rüya Gibi”nin küçük bir bölümü yayınlanabildi.

Meğer ucuz atlatmışız. Asıl bela daha sonra geliyormuş. Sovyetler boşuna yıkılmamış! Hep iyi niyetten. Adama sinema öğretmek için deli divane olmuşlar. Bırak kardeşim, ne uğraşıyorsun, doyur karnını, sal sokağa, peşine birkaç senarist, yönetmen ve de kameraman tak, sana en az beş tane birinci sınıf film çıkarsınlar. Komedi olur, polisiye olur, politik film olur, belgesel bile olur ama asıl korku filmi olur.

Devam etseymişiz gazetede, “yayın yasağı” bile gelirmiş. Yok heykeltıraşmış, sinema eğitimi görmüş, ünlü yönetmenlerle çalışmış, geçiniz kardeşim. Adam iflah olmaz bir suç makinası. Sayfa başı ortalama iki kez Sovyet yasalarını ihlal etmiş. Ne dedim Sovyetler boşuna yıkılmamış! Hep iyi niyetten. Ciddi bir devlet, Semir Aslanyürek’i insan içine koymaz, toplumdan hayat boyu tecrit ederdi.

Şaka yapıyor, bunlara eşek şakası filan denmez, ayı desek, Ruslara ayıp… Öküz şakası… Öküz şakası dediğimde aklınıza nasıl bir ölçüsüzlük geliyorsa öyle işte… Artık düşünün!

İnsanları kafasından ısırıyor. Öyle azıcık filan değil, bayağı Hannibal gibi. Bunu da yazıyor, “Rüya Gibi” diyerek! Bir dost yemeğinde bunu anlatıyorum, ilginçlik olsun diye. Henüz o bölümü bitirdiğimden, sonrasını kestiremiyorum. Bilsem, sıkıcı öyküleri neden paylaşayım sevdiklerimle! O kısmı hava cıvaymış, sonraki bölümlerde öldüresiye bıçak saplama, 15-20 Özbek öğrenciyi kırık şişeyle doğrama gibi sahneler var. Bir de Sovyetler Birliği için “polis devleti” demezler miydi! Ne polisi? Semir Efendi kan akıttıkça, Sovyetler Birliği onu pamuğa sarıyor, “sen iyi misin, bir şeyin yok değil mi” diye soran şefkatli kadın hekimlere teslim ediyor. Neymiş, rüya gibiymiş!

Okudukça, tüylerim diken diken oluyor. Yahu üç-beş oturmuş baş başa çay içmişliğimiz var, hatta rakı muhabbetimiz. Adam arkadaş, yoldaş filan dinlememiş, kesmiş, biçmiş! Gazeteyi geçtim, asıl biz ucuz atlatmışız.

Sovyetler Birliği ise atlatamamış. Bir mücrime yıllarca burs verip ondan sanatçı çıkarmaya kalkarsan, yıkılırsın elbette!

Neyse…

Diyeceğim odur ki, İstanbul ve Hatay’da ikamet edenler kendilerine dikkat etsinler. Onu insanı delip geçen mavi gözlerinden (kitabın kapağında da var, deli deli bakıyor) mutlaka tanıyacaklardır. Başka kent ve ülkelerde yaşayanlar da tedbiri elden bırakmasın, adam çok dolaşıyor.

Tehlikenin farkına varmanız için “Rüya Gibi”yi * okumalısınız. Sovyetler Birliği’nde eğitim sistemini, sanata verilen değeri, toplumun genlerine işlenen dayanışma kültürünü, sömürüden kurtulmanın nimetlerini… Aynı Sovyetler Birliği’nin içten içe çürüyüşünü, Brejniyev’in ölümünden sonra Andrapov liderliğinin halkta yarattığı kısa soluklu heyecanı, gerçek komünistlerin yaşadığı hayal kırıklığını… Ve elbette Sovyet sinemasını…

Adam çatlak matlak ama müthiş yaşamış ve yazmış.

Özel not: Semir abi, benim açımdan bir tehlike yok değil mi, en kısa sürede görüşmek üzere…

* Semir Aslanyürek, “Rüya Gibi”, Yazılama Yayınevi, 2013.