İzmir mitingi

Sabahtan hayalet kasabaya dönmüştü İzmir’in Konak-Alsancak hattı. Gerilimli bir maç öncesi konuk takıma ayrılan tribünün boş bırakılması gibi. İnsanlar da neredeyse tamamı çiziktirilmiş, boya atılmış “miting afişleri”ne bakıp yollarını değiştirmekteydi. Bulaşmayalım diye değil, bulaşmasın diye...

Siyah bayraklar, ayakkabı kutuları sallanıyordu bazı evlerden.

Sonra otobüs konvoyları gelmeye başladı. 45 plakalılar, 09 plakalılar “yerli” sayılırdı ama en güzeli Ankara ve İstanbul’da belediyelerin kaldırdığı araçların çokluğuydu! Kimi siyasi turizm dedi, kimi işgal güçleri...

Gider ayak Türkiye mitingini İzmir’de yapmaya karar vermişti herhalde. Buna rağmen, şimdiye kadar çok büyük mitinglere ev sahipliği yapan Gündoğdu Meydanı, jöleli “Böyle bir kalabalık görmedi İzmir” dese de diktatörü mutsuz etti.

O zaten mutsuz, mutlu olacağı da yok.

Her yerde protesto vardı.

Polisin telden duvarı, gazı, copu...

Ve konuşmaya başladı... İzmirli kadının parmak hareketine takılmıştı. Ahlaksızlıktı, edepsizlikti, ayıptı, yakışır mıydı...

Oysa onca fotoğraf içinde bana en temiz, en masum, en yalın, en yerinde ve de en cesur geleni oydu. Çeken de iyi yakalamıştı doğrusu. Binali, polis, otobüsün içinden yansıyan şaşkınlık ve nefret, parmak...

Dün İzmir’de çok geniş bir nüfus bölmesi bu ruh halindeydi.

Peki, kim bunlar?

Miting sırasında bir kez daha, emekçiler-yoksullar diktatörü dinliyor, tuzukurular protestoda diyenler oldu. Haziran’da bittiğini sanıyordum. Etek giyen, gözüne sürme çeken her kadını orta sınıf, uzun saçlı, dövmeli her genç erkeği burjuva sanma devrinin kapanması gerekiyordu. Kapanmamış!

İzmir’in üzerine yapışmış bir kere.

Kentin insan dokusu, çok eskiden beri böyle böyleymiş. Farklı.

Solculuktan değil, zaten İzmir’in öteden beri solcu olduğu da doğru değil. Ancak İzmir kent kültürü gelişkin bir şehir. Bir sürü soruna, yapılan hataya, köhneleştirmeye rağmen... Bu kültür tehdit edilmeye başlayınca, İzmir’le sol düşünce arasındaki ilişki güçlendi.

İşin aslı, İzmir’e “orta sınıf”, “Beyaz Türk”, “burjuva” gibi sıfatların yakıştırılmasının kaynağında, solun ideolojik olarak bu kültürle yaşadığı gerilim yatıyor. Yoksa İzmir’de eğitimli büro emekçisi, öğretmeni, hemşiresi daha fazla ücret almıyor, metal işçisi patronu tarafından ihya edilmiyor, emeklisine İzmir tazminatı ödenmiyor. İşsizlik yaygın, kentte tutunmaya çalışan on binlerce üniversite öğrencisi yemekhaneye gidemediğinde üç öğün gevreğe talim ediyor.

Beni asıl ilgilendiren ise “öte taraf”...

Yani kara çarşaflı, çember sakallı toplam.

Bunları hâlâ Türkiye’nin gerçek emekçi kitlesi olarak değerlendirenler var. Kuşkusuz, AKP’ye oy verenlerin önemli bölümü yoksul, aldatılmış insanlar. Ancak söz konusu muhafazakar toplamın gelir dağılımı ile söz gelimi İzmir’de, İzmirli gibi yaşayan nüfusun gelir dağılımı arasında sanılan fark yok.

İzmir’in bir süredir yok edilip, toplu konutlara ittirilen emekçi mahallelerini yağ tenekelerinin içinde yetiştirdikleri fesleğen ve karanfillerle güzelleştiren aydınlık yüzlü insanları proleter saymayıp, çarşafa sarınmış karısının üç metre önünde yürüyen 10-15 daire sahibi esnafı yoksul kategorisine sokarak bu ülkeyi değiştiremeyiz.

AKP’nin peşine takılanlar uyandırılmalıdır, doğru.

Ancak Türkiye’de devrim, İzmir’deki parmağı ciddiye almak durumundadır.