İttifak sezonu açıldı…

Sandıklı siyaset dönemine giriyoruz yeniden. İlk etap 2014’te yerel seçimler. Hazırlıklar, kulis faaliyeti formatında çoktan başladı. Bizde seçimlerin parti politikalarıyla, programla bir ilgisi olmadığından ön plana adaylar çıkıyor. Propagandadan da anlaşılan, adayın cilalanması, öbür partinin adayının açıklarının bulunması!

Cila çabuk dökülüyor, açık ise kolay bulunuyor, bulunamıyorsa yaratılıyor. Bu nedenle adaylar mümkün olduğunca geç ilan ediliyor.

Anladığımız kadarıyla, Kılıçdaroğlu, Mustafa Sarıgül’ü İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na aday göstermekte kararlı. CHP içindeki yönetici çoğunluk konunun bağlandığını, geri dönüşün olmayacağını söylüyor. Sarıgül’ün adaylığını asla kabul etmeyecekler de var elbette…

Bu arada itiraf etmek gerekiyor ki, Sarıgül’ün ismi bile AKP’de sorun yaratmış durumda. Partinin ağır toplarının adaylık konusunda “istemem, kalsın” dedikleri duyuluyor…

Her neyse, Mustafa Sarıgül bu köşeye gereğinden fazla konuk oldu, biz diğer konumuza, seçim dendi mi hemen akla gelen ikinci meseleye, ittifaklara geçelim!

İşin aslı, ittifak ciddi bir müessesedir. Farklı programı olan siyasi öznelerin, yeni bir program etrafında anlaşması, güçlerini birleştirmesi ve “biz artık dostuz” demesidir ittifak. Başka şeyler de söylenmeli belki ama bu yazının sınırlarını çok zorlarız, kalsın…

Bu kadarı bile yok ki!

Bizde program, ilkeler hiç önemsenmediği için ittifakların da anlaşılır bir siyasal çerçevesinin olması hiç düşünülmez. Önemli olan kimin nereden aday olacağı, kimin ne kadar milletvekilliği koparacağıdır. Sağda zaten böyledir, solda da çoğunlukla böyle…

Zaten kimse de sormaz: “Siz yan yana geldiniz ama hangi amaçla, ne için, nasıl bir Türkiye istiyorsunuz?”

Onun yerini “kim kiminle” sorusu almıştır. Dedikoduyu severiz ya!

Taraf gazetesine göre CHP ile MHP’nin yerel seçimlerde ittifak yapması gündemdeymiş. Ankara’da MHP, İstanbul ve İzmir’de CHP adayları desteklenecekmiş. Bu türden dilek ve temenniler hep birilerinin ağzındaydı, yeni bir gelişme mi oldu, yoksa Taraf bu işi kaşımaya mı karar verdi, bilmiyorum.

Bildiğim şudur: Bu model kesinlikle AKP’ye yarar.

Toplumu heyecanlandıracak bir program etrafında yükselmeyen ve oldukça farklı ideolojik-kültürel duyarlılıklara seslenen partilerce iktidara karşı oluşturulan seçim ittifakları çoğunlukla hükümet partisini konsolide eder. Parti tabanları parti kararını dinlemez.

Üstüne, bu kadar köşeye sıkışmış Erdoğan bile, seçim sürecinde hem CHP hem de MHP’yi parmağında oynatır.

CHP ve MHP’nin yerel seçimde işbirliği yapması doğrultusundaki girişimler, “AKP gitsin de, ne olursa olsun” saçmalığının tezahürüdür. Bıraktım başka şeyleri, süresini artık hesaplayamadığımız İ. Melih Gökçek yıllarından sonra aynı gelenekten bir başka siyasetçinin Ankara’nın tepesine çöreklenmesine oylarıyla kaç CHP’linin onay vereceğini açıkçası ben de merak ederim.

Böyle durumlarda ısrar etmek ve “Nasıl bir Türkiye” sorusuna yanıt vermek gerekiyor. Halk bu soruya verilen yanıt etrafında siyasi tercihini yapmalı, o siyasi tercihle uyumlu bir “kişisel sandık tercihi”ne yönelmeli.

Zaman az, bir yandan da daha zaman var.

Haziran’da başlayan altüst oluşun devamının gelmeyeceğini kim söyleyebilir? Bütün taşlar yerinden oynuyor. Adaylara, ittifaklara kafayı takmak yerine bu depremin sola ama sosyalist sola açtığı alana sağlıklı bir giriş yapmak gerekli.

“En ama en geniş güçlerin işbirliği”nden başka bir laf etmemeye devam edenlereyse “buyrun, ittifakınız hayırlı olsun, istediğiniz gerçekleşiyor” demeli ve kirin bulaşmayacağı uzak bir mesafede durmalı.