İsrail'le Türkiye neden kavga ediyor?

İsrail ve Türkiye kendilerince bir düzen tutturmuşlardı. İsrail devleti, Filistin ve diğer Arap halklarının yaşama hakkını gasp ederek kendisine alan açıyor, Arap egemenleri büyük çoğunlukla buna göz yumuyor, İsrail'le birlikte ABD'nin bölgesel hegemonyasına aracılık etmenin rantını topluyordu. Türkiye ise bütün politikalarını ABD hesapları üzerine kurmuştu, bu hesaplarda İsrail başat bir rol üstlendiği oranda onunla iyi ilişkiler geliştirdi, gün geldi stratejik ortaklıktan söz edilmeye başlandı.

Ne zaman ki Sovyetler Birliği dağıldı ve ABD ile birlikte diğer emperyalist ülkeler buraları yeniden düzenlemeye dönük girişimlere hız verdi, İsrail geleneksel konumunu korumanın tek yolunun inisiyatif almaktan geçtiğine karar verdi. ABD nasıl tek başına İsrail ve Türkiye'ye dayalı bir Ortadoğu politikasının handikaplarını görmeye başladıysa, İsrail de Türkiye ve Arap dünyasında itibarsızlaşmış, üstelik kendi ülkelerinde radikal arayışlar nedeniyle sallanmakta olan işbirlikçi hükümetlerle sınırlı bir "ittifak"la yeni dönemi atlatamayacağını anlamıştı.

ABD'nin Irak politikasını bir fırsat olarak gördü, yeri geldi Vaşington'a saldırganlık cesareti aşıladı.

Iraklı Kürt siyasetçilerin İsrail bağlantıları komplo yazıcılarının fantazileriyle açıklanamayacak kadar yalın bir gerçekti.

Özetle İsrail, ABD'nin Irak ve Afganistan odaklı bölge politikasını, hem benzer bir pervasızlığa dayandığından siyonizmin meşruiyetini artıracak bir gelişme olarak gördü, hem de ekonomik ve siyasi açılım kanalı olarak. Zaten SSCB dağıldıktan sonra Kafkaslara belli ölçülerde sokulma başarısı gösteren İsrail sermayesi, savaşçı ABD'nin yol arkadaşı olarak daha geniş bir coğrafyaya yerleşme şansı yakalıyordu.

Bu dönemin ilk evresinde Türkiye gelişmelerden kendini koruma içgüdüsüyle hareket etti. Öyle ki, İsrail ABD'yi Irak'ın işgali için ne kadar teşvik ettiyse, Türkiye de o kadar vazgeçirmeye çalıştı. ABD'nin kuyruğundan gitme alışkanlığı, gelişmelerin dışında kalmama arzusu ve her zaman kendini hissettiren militarist yönelimlerine karşın, Türkiye burjuvazisinin hakkını yememek gerek: Onun Irak savaşındaki asıl suçu, on yıllar boyu ABD'ye bu coğrafyada eşsiz yardımlarda bulunması, uşak ruhuyla hareket etmesiydi. Farklı düşünenler olsa da, Türkiye'nin egemenlerinin tercihi Irak'a dönük bir askeri müdahale değildi.

Onurlu olduklarından, barışçı olduklarından filan değil, kendi çıkarlarına düşkünlüklerinden, korkularından, Kürt sorunundaki dengelerden…

Ama Irak işgal edildi ve Türkiye İsrail'in birkaç yıl gerisinden de olsa, inisiyatif almak gerektiğini hissetti.

AKP'yi iktidara taşıyan iç dinamiklerle bu dış politika gereksinimi büyük ölçüde örtüşüyordu, iş hükümetin ABD'yi rol üstlenmeye ikna yeteneğine kalıyordu.

Ancak ABD'nin kendine özgü sorunları vardı, Irak'ta ve Afganistan'da başı fena halde ağrıyordu, stratejik seçeneklerinin her birinde önemli boşluklar olduğu ortaya çıkmıştı, Avrupalı rakipleri, Rusya ve Çin Halk Cumhuriyeti ABD hegemonyasını tehdit edemiyorlardı ama ona kendi konumunu pekiştirme imkanı vermemekte ustalaşmışlardı.

Bu uluslararası tabloda, üstelik Bush yönetiminin ABD içi güçler dengesini bazı odaklar lehine bozmak konusunda abartılı misyonlar üstlenmesi nedeniyle yaşanan gerilimlere ardı ardına gelen ekonomik sıkıntılar ve nihayetinde kriz eklenince ABD'nin dış politika pratiği tereddütlerle malul hale geldi.

BOP'a değişik anlamlar yüklendi, Rusya konusunda kararsızlık gözlendi, Latin Amerika'daki gelişmeler karşısında sağlam bir strateji geliştirilemedi.
AKP hükümeti bu belirsizlik döneminde ABD'nin dış politika boşluklarına iyi yerleşti, Yeni Osmanlıcılık Obama'yla birlikte Vaşington'da yankı bulan ve ek anlamlar kazanan bir projeye dönüştü.

Ne ki, dünya ve bölge gerçekleri tek bir şablona oturmuyordu.

Böyle olunca iki önemli ABD müttefiki, İsrail ve Türkiye farklı şablonlar üzerinden ABD'ye yön verme mücadelesine giriştiler.

Bugün İsrail ile Türkiye'yi karşı karşıya getiren, her iki ülkenin iflah olmaz Amerikancılığıdır. Her iki ülke ötekini ABD politikalarının merkezinden çıkarmaya soyunmuştur. Bu açıdan bu kavga tarihin en onursuz, en iğrenç kavgalarından biridir. Ancak AKP'nin çok büyük avantajı vardır: İsrail!
Arap halklarının Erdoğan'ın, AKP'nin hesaplarını düşünecek zamanı yoktur Filistin'de, Gazze'de olup bitenler "siyaset yerin dibine girsin, bu insanların hava deliğine, soluk almaya gereksinimi var" dedirtecek noktadadır.

Bu bağlamda İsrail'in geriletilmesi için her olanak değerlendirilmelidir. Bazı şeyler hiç karıştırılmadan, AKP'nin kirli numaraları sayesinde dahi olsa, siyonistlerin meşruiyetlerini yitirmesine yardımcı olmak gerekir.

Ancak…

Amerikancılık eksenindeki hegemonya kavgası bir süre devam edecek üstelik kimse Erdoğan ve arkadaşlarının zafer kazandığını düşünmesin. Bu kavganın bölge halklarına yeni ve tarifsiz acılar yaşatması ne yazık ki güçlü olasılıktır.

Bu nedenle bir yandan İsrail'in geriletilmesi için çaba harcanmalı, öte yandan gözünü ABD'nin ittifaklar politikasını değiştirmesi için AKP'ye umut bağlayan Arap-Filistin gericiliği karşısında ilerici güçlerin büsbütün etkisizleşmesinin önüne geçilmeli ve en önemlisi Türkiye'de AKP'nin kendi meşruiyet alanını genişletmesine izin verilmemelidir.

İsrail'in bir kez daha ortaya çıkan kıyıcılığının üstüne giderken hiçbir tereddüt ve rezerv koymamamız gerektiği ne kadar açıksa, AKP'nin bu kıyıcılığı emeğe dönük yeni saldırılar ve Türkiye gericiliğinin yeni bir eşik atlaması için bir fırsata dönüştürmesine karşı direnç geliştirmemiz gerektiği de o kadar açıktır.