Hükümeti düşürmek isteyenlerin başındaki kim?

Kemal Okuyan'ın "Hükümeti düşürmek isteyenlerin başındaki kim?" başlıklı yazısı 22 Aralık 2012 Cumartesi tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Erdoğan ne yapmak istiyor?

Onu tanımayan biri “halkı ayaklandırmaya çalışıyor” diye düşünebilir. Öyle ya bu kadar pervasızca davranmanın bir açıklaması olmalı. Üniversitede, uydu bahane, “hava atmak” için tören düzenle, binlerce polisi kampüs alanına sok, ortalığı savaş alanına çevir, gençleri gaza boğ, sonra… Savcıların öğrencilerin evlerine baskın talimatı versin!

Her gün yeni bir numara, yeni bir heyecan.

Tayyip Erdoğan, toplumun sabır eşiğini ölçüyor besbelli. “Bunu da yaptım, acaba şunu da yedirir miyim” hesabı…

Fazla merak zararlıdır.

Dünyada büyük halk hareketleri, hatta devrimler, belli toplumsal koşulların olgunlaşmasının yanı sıra, çoğu kez tekil bir olayın öngörülmedik gelişmeleri tetiklemesinin ürünü olagelmişlerdir.

Bu bir savaşta ya da uluslararası arenada yaşanan başarısızlık olabilir. 1905’te Rusya’nın Japonya’ya deniz savaşlarında yenilmesinin Çar İkinci Nikolay’ın tahtını nasıl salladığını hatırlayabiliriz.

Doğal olarak ekonomik krizleri en başa yazmak gerek. Devrime dönüşmedi ama yakın geçmişte Arjantin, şimdilerde Yunanistan ekonomik krizlerin nelere yol açabileceğini gösteren güncel örnekler.

Ancak zorba bir iktidarın bir toplumsal eylemi bastırma girişiminin sonuçları da asla küçümsenmemeli. Örneğin yine 1905’te Rusya’da Papaz Gapon’un başını çektiği yürüyüşe Çarın atlı muhafızlarının kanlı müdahalesine halkın yanıtının ne kadar sert sert olduğunu unutmayalım.

Bir muhalefet liderinin, aydının tutuklanması, öldürülmesi… Belki iktidar için sıradan bir uygulamadır başlangıçta, sonrasındaysa yeni bir çağın açılmasına yardımcı olan anahtara dönüşebilir bu basit işlem.

Dönelim bugüne, memleketimize...

Tayyip Erdoğan, eşitsizlik üreten bir sömürü düzeninin en tepesinde duruyor. Bu zaten başlı başına handikap.

Bölgesel güç olacağım diye, zorlu dış politika maceralarına atılıyor, hatta “savaş” istiyor. Mayınlı sularda gezinti...

Ekonomiyi üreterek değil satarak, borçlanarak, talana izin vererek ayakta tutuyor böyle ekonomiler çöktüler mi tam çöküyorlar oysa…

İktidarın uygulamalarını beğenmeyen herkesi suçlu ilan ediyor, polisi onların üzerine yolluyor, devasa cezaevleri inşa ediyor. Özetle toplumun geniş bir kesimine meydan okuyor.

Şimdi…

Ergenekon davaları ilk başladığında “AKP, dünyanın hiçbir çok partili sisteminde olmayan ve olamayacak bir suç icat etti: Seçilmiş hükümeti düşürmeye çalışmak” diye yazmıştım. AKP, yandaş basın ve liberal solcularımız, bir hükümetin yalnızca seçimle sonlanabileceğini ciddi ciddi iddia edebiliyorlardı. Oysa bir hükümet halkın yoğun tepkilerine direnemeyebilir, içerden çatlayabilir, hukuki yaptırımlarla yoluna devam edemeyebilir…
Bunların hepsi mümkün.

Veya, kritik koltuklardan birini işgal edenlerden biri tuhaf bir skandala imza atar, o eziklikle istifa eder… Tamam, bu bizde mümkün değil istifa kurumu yok Türkiye’de.

Varsın olmasın, diğer yollar açık, “seçimle gelip seçimle gitmek” değişmeyecek bir kural değil.

Buradan suç çıkmaz.

Darbeye gelince… Darbeleri halk yapmaz, darbeler çoğu örnekte halka karşı yapılır. Ve yine çoğu örnekte darbeleri uluslararası ve yerli sermaye silahlı kuvvetlere yaptırır. Hedefte hükümetler değil, öncelikli olarak halk, halkın örgütlü güçleri vardır.

Darbecilik suçtur. Ancak darbecilik halka karşı suç işlemenin tek yolu değildir. Görüldüğü üzere, hükümetler de suç işlemektedir.

Hal böyleyken, bir hükümetin düşmesi için mücadele etmek neden ve nasıl suç olacak ki! Hem bu suçsa, katmerlisini Başbakan Erdoğan’ın kendisi işlemiyor mu? Konuşmasıyla, icraatlarıyla, talimatlarıyla…