‘Hükümet istifa’ sloganı üzerine…

Direniş, iktidarın kent kültürünü yok etme girişimlerinin karşısında kararlılıkla duran “çekirdek”in çabaları olmasaydı, büyük olasılıkla, 2013 Haziranı’nda ortaya çıkmayacaktı. AKM’nin, tiyatro ve sinema salonlarının yıkılmasını protestolarla, kampanyalarla gündemde tutup, hükümetin Gezi Parkı ve genel olarak Taksim’e ilişkin tasarruflarına itiraz edenlerin direnci ile onlara ezilecek sinek muamelesi yapmaya kalkan iktidarın sersemliği karşı karşıya gelince, bir anda milyonlarca insanın akacağı bir kanal ortaya çıkıverdi.

Başka bir konu, başka bir olay da vesile olabilirdi ve aslında illa ki olurdu!

Kanalın kendisi önemlidir ama insanların bir kanal araması çok daha önemlidir.

Bundan sonrasına ilişkin değerlendirmelerde, eğer “kent kültürü”ne hak ettiğinden daha fazla yer verir, halkı hareketlendiren asıl nedenleri geriye itersek, yalnızca dönemin ihtiyaçlarına uygun olmayan araçlar, modeller icat etmekle kalmaz, aynı zamanda hareketin en önemli unsuru olan ölçeğin hızla daralmasına oluruz.

Direniş, daha 31 Mayıs’ta alışılmış ölçeklerin çok ötesine sıçradı ve orada tutundu. Ve tereddütsüz her yerde “Tayyip istifa”, “Hükümet istifa” sloganlarıyla kendini dışavurdu.

Buna ilk itirazın Kürt siyasetinden gelmesine herhalde kimse şaşırmadı. “Barış süreci” AKP ile birlikte örülüyordu ve Kürt siyaseti, hem AKP’siz sürecin baltalanacağına hem de sloganların sürece karşı olanları ifade ettiğine inandığından, hükümet karşıtı bir hareketin ortaya çıkışından hiç hoşnut olmadı.

Hayata sadece Kürt sorunundan bakmanın bir bedeliydi bu. Halbuki insanların AKP’ye itiraz etmesi, AKP’den kurtulmak istemesi için sürüyle neden vardı. Kaldı ki, geniş bir kesim AKP’li “barış süreci” ile barış ihtiyacını özdeşleştirmiyordu.

“Hükümet istifa” sloganından rahatsızlık duyan başkalarından da söz edebiliriz. Kürt siyasetinin de etkisiyle AKP karşıtlığını yıllarca Ergenekonculukla özdeşleştirmiş bir bölüm solcu, halkın AKP’ye duyduğu öfkeye açıktan ses çıkaramadı ama her fırsatta, “arkadaşlar bu sloganı atmayalım, bizim sorunumuz AKP değil, sistemin kendisi…” diyerek birbirlerini uyarmayı iş edindi.

Türkiye solunun, “sistem sorunu” konusunda titizlenmesi iyi bir şey… Keşke, her zaman bu hassasiyetle hareket edilse! Ama nedense “sistem”, hep AKP gündeme geldiğinde hatırlanıyor!

Neyse ki, bu çabaların bir hükmü olmadı ve halkımız son derece kararlı biçimde sloganlarına, taleplerine sahip çıktı. Hükümeti istifaya çağırmak, direniş boyunca yaygın olarak kullanılan sloganların en ileri, hatta en devrimci olanıydı…

Sokağa dökülen halk, AKP’den bıkmış, AKP’den kurtulmak için birçok şeyi göze almıştı.

Siyaset, bu arayışa yanıt vermek zorunda. Siyaset bu arayışı yok sayarak, bu arayışın üzerini örterek hareketi ileri çekemez. Direnişin kendiliğindenliğini korumak adına siyaseti dışlamak isteyenlerin hareketin kendiliğindenliğini karakterize eden “Hükümet istifa” sloganını görmezden gelmesi, ondan kurtulmaya çalışması ne kadar ilginç değil mi!

Şimdilerde halkın büyük bölümünün, öfkesi daha da artmış bir biçimde sokaklardan geçici olarak çekiliyor oluşunu, hareketin bu en ileri talebini sümen altına itmek için bir fırsat olarak görenler yanılıyor. Bilinmeli ki, halk hareketi bir takım “model”lere, “demokrasicilik oyunu”na sıkıştırılamaz. Büyük gelir.
Mesele, insanların AKP’yi istememesidir. Ve tartışma, bu zeminde ortaklaşıldıktan sonra yapılabilir. İsteyen siyaset kurumunun dışında kalarak, isteyen örgütlü siyaset yaparak!

Ama milyonların arzusu, ülkeyi bugünkü siyasi iktidardan kurtaracak bir seçeneğin ortaya çıkmasıdır.

Evet, bütün bunlar sistem sorunudur. Ama AKP de sistem sorunudur! “Hükümet istifa” sloganını atan birine “kardeş biz şimdilik bu talebinizle ilgilenemiyoruz ama merak etmeyin bir fırsat bulduğumuzda bugünkü sistemin defterini tümden düreceğiz, o zaman AKP’den de kurtuluruz” karşılığını veren bir siyasetçi düşünebiliyor musunuz?

Siyasetçi lafından rahatsızlık duyuluyorsa, hemen söyleyeyim, böyle devrimcilik de olmaz.

Eğer bu harekete tarihsel bir anlam yükleniyorsa, bu harekete damga vuran öfkeye de saygı duyulmalı, dahası o öfke paylaşılmalıdır. Onu daha ileriye taşımak da buradan geçer.