Hükümet düşürmek, Sinop, Samsun...

Kemal Okuyan'ın “Hükümet düşürmek, Sinop, Samsun...” başlıklı yazısı 21 Şubat 2013 Perşembe tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Neymiş… Bir hükümetin düşmesi için seçim gerekmiyormuş!

Birkaç kez yazdım, AKP’nin ve onun liberal destekçilerinin “seçilmiş hükümeti düşürmeye çalışmak” diye bir suç yaratmaya çalıştıklarını… Bu ifadeler savcılık iddianemelerine kadar girdi. Vatandaşın siyasetten, seçimden seçime oy kullanmayı, gerisinde de “seçtiği” diktatöre kafa sallamayı anlaması için koymaya çalıştıkları, ancak hiçbir hukuk anlayışına sığmayacak bir kuraldı bu.

İnsanlar, elbette, beğenmedikleri hükümeti düşürmeye çalışacaklar! Bunun yolları var. Hukuki yolları var, kitle hareketi yolu var...

Darbecilik ise başka bir şey ve yine hep yazdığımız gibi, bu ülkede darbeler halka karşı yapılır, hükümetlere karşı değil!

Halk nasıl darbe yapacak?

Uyduruyorlar çıkarlarını korumak için, insanları sindirmek için…

Bulgaristan’da ne oldu?

Yolsuzluk ve yoksulluktan bıkan, ekonomideki kötü gidişattan illallah diyen kitleler kabaran elektrik faturalarına baktılar, baktılar ve sonunda “biz bunu ödemiyoruz, bunun bedelini hükümet ödesin” diye sokağa döküldüler.

Başbakan Borisov dayanamadı ve istifasını bastı. Bu istifada elbette Avrupa Birliği’nin etkili başkentlerinin ve Bulgar sermayesinin payı var ancak bizi ilgilendiren, belirleyici unsurun Bulgaristan’daki protestocular olduğudur.

Eski polis şefi, güvenlikçi, futbolcu ve karateci, medyatik ve karizmatik bir Başbakan tasını tarağını topladı ve gitti!
Onu yollayanlar suç mu işledi? Ergenekonculuk mu yaptı?

Halk seçimi beklemedi ve seçilmiş hükümete kapıyı gösterdi.

Tunus’ta ise Erdoğan’ın sevgili arkadaşı Hamadi Cibali 6 Şubat’ta muhalif liderlerden Şükrü Belıyd’in öldürülmesinin ardından durulmayan ülkesinde yeni bir “teknokratlar hükümeti” kurma girişimi başarısızlığa uğrayınca istifa etti. Evet bu istifada teknokratlar hükümetini beğenmeyen kendi partisi Ennahda’nın da rolü oldu ama asıl söz protestocu kitlelerindi.

Ergenekon darbe filan yapmadı, 2011 Ekim seçimlerinde iktidara taşınan bir hükümetin lideri “ben bu işi yapamıyorum” dedi.
Neymiş? Hükümetler seçim olmadan da düşebiliyormuş!

AKIL VE NOT VERMEKTEN BIKMADILAR!
Sinop ve Samsun’da yaşananlarla ilgili herkes bir şeyler diyor. Olaylardan derhal CHP’nin sorumlu tutulması biraz ilginç oldu. Ne ilgisi var! Ayrıntılı bilgi mevcut elimizde, bu işin asli sorumluluğu “olayları engellemediği” için filan değil, bizzat içinde olduğu için siyasi iktidardır. Çok ciddi, iyi düşünülmüş bir tezgah hazırlanmıştır. Onun dışında sokağa dökülenlerin adresi belli. Onlara “sokağa çıkın” deniyor, çıkıyorlar, “eve dönün” deniyor, dönüyorlar. Sözüm ona antiemperyalist geçinen kimi ulusalcılar da o güruhun arkasında durup “oh olsun” duygularını yansıtıyor. Beri yanda Şanar Yurdatapan gibi aydıncıklar “Sinop’ta saldırganlar arasında TKP’liler de olabilir” diye zırvalıyor. Ruşen Çakır ise Vatan Gazetesi’nde şunları yazıyor:

“Öte yandan, solun özel olarak Karadeniz’de, genel olarak Türkiye’de etkisini yitirmesinde Kürt sorunu konusunda berbat bir sınav vermiş olması belirleyici olmuştur. Kürt sorunu konusunda özgün bir tavır geliştiremeyen bazı solcular Kürt siyasi hareketinin peşine takılırken, büyük bir bölümü de şu ya da bu ölçüde Türk milliyetçiliğinin kapsama alanına girdi. Dün Samsun’da bunların bir bölümünün de şoven saldırganlıktan nasiplerini almış olmalarını kaderin bir cilvesi olarak görmek lazım.”

Bir bölüm Kürt siyasi hareketinin peşine takılmış, bir bölüm de Türk milliyetçiliğinin… Nasiplenenler kim? ÖDP’liler, Halkevciler, TKP’liler… “Saldırı”dan paylarını almışlar! Ruşen Çakır bunu yazıyor, keyiflendiğini yazmıyor! Peki, ne adına yazıyor? Bunların solculuğunu sınamak neden Ruşen Çakır’ın işi oluyor? Yıllardır AKP pazarlamacılığı yapan bu gazeteciye biz hiç “sen ne biçim liberalsin” dedik mi? Kendisi solun aklını mı temsil ediyor da, doğrusuna yanlışına karar veriyor! Vazgeçsinler artık bu tuhaf huydan, herkes işini yapsın.