Herkese ayrı masalımız var

Erdoğan kötü, hem de çok kötü sıkıştı. Aynı anda birden fazla cepheyi kendisi açmıştı, hasımlarının birbirleriyle kavgasına güvenerek. Ancak içinde bulunduğu cephe dağılınca, bir anda her tür darbeye açık hale geldi.

Böylece seçimlere kadar uygulamayı düşündüğü “strateji” de çöktü.

Neydi bu strateji?

Seçmen tabanında küçük bir daralmayı göze alarak dinsel duyarlılıkları gıdıklayacak, kendi yüzde yüzde 50’sini belli bir kayıpla konsolide edecekti. Yöntem de basitti: Gerilim, kavga, hamaset…

Şimdi ise tutunacak dal arıyor Erdoğan.

En başta, daha önce hep yanında gördüğü ABD yönetimini “masumiyeti”ne ikna etmeye çabalıyor. Düne kadar kadim dost ilan edilen El Kaide “terörist” damgası bu nedenle yedi, Esad’lı çözüme razı konuşmalar bu yüzden yapıldı, “bölgesel güç olma amacımız yok” tırsaklığı bu uğurda göze alındı. Cenevre’ye az kala, mesaj net: Daha fazla sorun çıkarmayacağım, lütfen!

Ne ki, kendi tabanını ancak “dış düşman” edebiyatı ile ayakta tutabileceği için, bir yandan da Batı’ya, İsrail’e çakmak, laf yetiştirmek durumunda Erdoğan. Kendi kitlesindeki kayıplar belli bir düzeyin üstüne çıkarsa, ABD’nin hiç tereddüt etmeden ipi çekeceğini biliyor.

İşler karışık anlayacağınız. Delirme eşiği de diyebilirsiniz.

Kürt sorununda da aynı hesap! PKK eğer “bu adamla bir şey olacağı yok” kararını verirse, Erdoğan çok büyük bir sorunla karşı karşıya kalacak. Suriye’de kaybeden, Kürt sorununu içinden çıkılmaz hale getiren bir liderin bölgesel meselelerde hükmü olmayacağını biliyor. Ayrıca iç siyasette, kritik dönemeçlerde imdadına yetişen bir aktörden gelecek salvolar için hiçbir hazırlığı yok Erdoğan’ın. En azından oyalamak zorunda. “Cinayetler Cemaat’in işiydi”, “Öcalan Kürtlerin lideridir” buraya denk düşüyor.

Lakin hitap kitlesinde milliyetçi bir damar olduğu gibi, çok uzun süredir gerçek anlamıyla majestelerinin muhalefeti olarak işlev gören MHP’nin “mecburiyet”ten sertleşmesi gibi bir risk de var. İnsanlarda “silahlar sustu”nun rahatlatıcı etkisi de kaybolduğuna göre, Erdoğan’ın belli aralıklarla milliyetçilik bayrağını sallaması gerekecek.

Neyi ne zaman diyeceğini karıştırması an meselesi… Zor iş!

Aynı açmaz, ulusalcılara hitap ederken de karşısına çıkıyor. Baskın bir Tayyip alerjisi olan bu kesimin oklarını cemaate yönlendirmek için her tür manevrayı yapmaya hazır ama öte yandan yeri dar! “Ergenekon ve Balyoz’da Türk ordusuna kumpas kuruldu” söylemi ile kendi kitlesi ile kurduğu ilişki biçimi arasında bayağı uyumsuzluk var. Biraz daha kurcalarsa hülocuları dağıtacak!

Bütün bunlar bir yana, Erdoğan’ın kavgacı üslubu ile müttefik peşinde koşması arasındaki gerilimin çözülmesi mümkün değil. Her gün, her saat, en iyimser aktörleri bile zıvanadan çıkaracak işler yapıyor, sözler sarf ediyor.

Özetle Tayyip Erdoğan, bu karmaşaya asla hazırlıklı değildi, onu yapılandıranlar da steril bir ortam öngörmüş, bugünkü krizi hesaplayamamışlardı. Şimdi her an bir tarafından kurt çıkacak bir çürümenin kaynağı durumunda.

Ne Binali’nin piyasaya sürdüğü ve koklayanlar tarafından “felaket” diye nitelendirilen parfüm ne de gülsuyu sorunu çözer. Gömülünceye kadar formaldehit!