Hangi Taraftasın?

Birbirinden bağımsız yürüyor sanki! Sanki memleketin bir tarafında Kürt sorunu, öte tarafında siyasal İslamın dörtnal olamasa bile tırıs ilerleyişi, beri tarafında sermayenin emeği ağır baskı altına alışı, yanında bölgesel gelişmeler, ABD’nin birbiri ardına denenen yeni açılımları... Hadi üzerine Ergenekon operasyonunu da ekleyelim.

Ne diyorduk, sanki bütün bunlar birbirinden kopuk, birbiriyle ilgisiz, bir tarafta ortopedist kırıkla uğraşıyor, öbür tarata dişçi kanal tedavisine girişmiş, kardiyolog anjiyoda, psikiyatrist de geride ne kaldıysa artık onu ayakta tutmaya çalışıyor!

İşçi sınıfının atomize edilmesinden söz ettik, toplumun parçalanmasından, yerelleşmenin iktidarı flulaştıracağından, işte benzerini memlekete bakışta becerdiler: Herkes bir tarafına baksın, kimse bütüne odaklanamasın.

Diğerlerini bilmem, solcunun bu zokayı kolay yutması ağırıma gidiyor.

Bugün Türkiye’de sermaye iktidarı için fazlasıyla tutarlı bir gidişat söz konusu. AKP’nin icraatları “ama”larla “fakat”larla değil düpedüz virgülle, “ve”yle ayrılabilir. AKP çok İslamcıdır ama kontrgerillayı tasfiye ediyor. Bu cümlede büyük yalan var. AKP Amerikancıdır fakat Kürt sorununu çözüme taşıyor. Bu cümle bir yanıyla tiksinti, bir yanıyla hüzün verici.

Bu parçalanmayı bertaraf edecek “bütünlüklü” modellere o kadar gereksinim var ki! Devletin çözülüşü, Cumhuriyetin tasfiyesi, Yeni Osmanlıcılık... Bunların tamamı aynı siyasi özne tarafından, Türkiye Komünist Partisi tarafından ortaya atıldı. Hiçbiri değerinden yitirmedi ama açık söylemek gerekirse yukarıdaki sorunu çözmek, yani dağılan ipleri bir yerde toplamak açısından yeterince verimli biçimde kullanılmadı. Bundan sonrasında mecbur kalınacak. Çünkü iplerin ne kadar kısa olduğu görülecek.

Türkiye çok şiddetli bir depremin eşiğinde.

Diyamat, diyalektik materyalizm, bir Sovyet icadı olarak gösterilmek istenir kimi marksistlerce... Yaratıcı düşünceye en büyük darbedir onlara göre Stalin’in diyalektik materyalizm altında topladığı kategorileri... Nicelik-nitelik, dönüşüm, zıtların birliği, yadsımanın yadsınması...

Mekanikleştirme iyi değildir, şemalar bazen kurutur ama azıcık kabalaştırmaya, basitleştirmeye, yalınlaştırmaya gereksinim yok mu!
“Engels Marx’ı kötürümleştirdi, üstüne Stalin’in darbeleri geldi” diye yaratıcı ve derin düşünce konusunda ahkam kesenlerin AKP Türkiyesi karşısında düştüğü içler acısı duruma bakınca, “sizin neyinize yetmiyor be kardeşim o ince broşürler, eğitim kitapçıkları” diyesi geliyor insanın. Biraz da ezberleseydiniz, nedensellik denen şeyi algılasaydınız, sınıf indirgemeciliği yapsaydınız da şu AKP’ye olmadık misyonlar yüklemeseydiniz.

Bize düşen ise açık... Sığlığa prim vermeden sağlam modeller kurmak. Bana göre, Türkiye önümüzdeki yakın dönemden itibaren “Yeni Osmanlı”nın toprağa müdahalesinden ve bunun yol açacağı tartışmalardan kurtulamaz. Osmanlı’ya toplumda yüklenen olumlu anlamı değiştirmek mümkün müdür bilmiyorum ama bunu becermek zorundayız. Çünkü eğer Türkiye solu, daha önce defalarca vurguladığımız gibi, Osmanlıcılığın bu ülkenin başat projeksiyonu olmasını engelleyemezse çok ama çok elverişsiz bir ortamda mücadele etmek zorunda kalacak önümüzdeki dönem. Bu coğrafya Türkiye Cumhuriyeti’nde eşitlik ve özgürlüğe sıçrayamadıysa, Osmanlı müsvettesinde asla sıçrayamaz bu bir, ikincisi Osmanlı tokadını yiyen bir sol zaten ne için mücadele edecek!

Çok mu geç?

Yıllar önce Avrupa Birliği üyeliği gündemdeyken, kimileri “bu gidişin geri dönüşü yok, bazı şeyleri yeni duruma göre ayarlamak gerek” diyordu. Dünya küreselleşiyordu, bu gerçekten kaçınılamazdı. Biz ise süreci işaret ediyor ve “önemli olan bu dönem boyunca yapılacaklardır, önümüzde uzun bir dönem var, zamanı iyi kullanmalı” kaydını düşüyorduk.

Zamanın pek de iyi kullanılmadığı açık ama dönem görüldüğü gibi kapanmadı. AKP, temsil ettiği güçler hesabına büyük adımlar attı ama noktayı koyamadı, koyamaz da.

Osmanlıya dönüş için gerekli hesaplaşmanın bugün Ergenekon operasyonu ile tamamlandığını düşünmek için saf olmak gerekiyor. İşin kendi cepheleriyle ilgili kısmını, devletli, sistem içi kısmını hallettiler. Bir ittifakı, bir siyasi özneyi de değil, doğrultusu olmayan bir ittifak girişimini tasfiye ettiler. Doğrultusu olamayacak kadar bulaşıktı zaten.

Toplumsal olan ise orta yerde duruyor.

AKP toplumsal alanı tamamen elinde tuttuğunu düşünüyor. Kısmen haklı. Ancak asıl kıyamet yine de orada kopacak.

Türkiye, bu gidişin nicel birikintisini kırılmaya götürecek zenginlik ve büyüklükte bir ülke. Saatin tik takları asıl şimdi atıyor ve toplumsal düzlemde yaşanacak hesaplaşmayı kazanmak, kazanmak için de önce tarafları doğru kurmak için sol kolları sıvamak durumunda.

Bu nedenle ülkeye baktığında aşağı yukarı aynı şeyleri görenler yan yana gelmelidir demekteyiz. “AKP işçi düşmanı ama Kürt sorununda cesur adımlar atıyor”cular bu hesaplaşmada ilk bakışta çok masum gözükecek kanallardan Osmanlıcı kutsal ittifaka yerleşecekler, yerleştiler de. Diyalektik bakış açısından uzaklaştılar, eğer böyle bir kaygıları varsa...

Süreç işliyor, Türkiye belli bir doğrultuda ilerlemeye (gerileme de diyebilirsiniz) devam ediyor. Henüz toplumda işler “sen ne taraftasın” yalınlığına ulaşmadı ama yakındır.

Bu gidişattan yana mısın, değil misin?

Yaygın sorunun bu olacağı döneme hazırlanmaktır bugünün gündemi. “Kürt sorunu”nun oluşturduğu çatının bu soruyu devre dışı bırakacağını sananlar ise, işte başta söyledim, diyalektik düşünemeyenlerdir.