Halk yutmamalı... Yutturmalı!

İnsanlık sürüyle zorba tanıdı. Halk düşmanı iktidarlardan bol bir şey yok. Demagogu, sahtekarı, yalancısı, katili, riyakarı çok siyaset dünyasının.
Ama bunlar… Gerçekten büyük arıza, bayağı büyük arıza!

Utanç içindeyim. Tamam, Aziz Nesin’in, Nâzım Hikmet’in memleketi artık yalnız çeteciler, darbeciler, yobazlarla anılmıyor dünyada. Haziran Direnişi, ülkenin sabıka kaydı sayfalar tutan siciline rağmen “temiz kağıdı” almasını sağladı. Sağladı sağlamasına ama elemanlar hâlâ işbaşında.
Tehdit savuruyor, alay ediyor, saçmalıyor ve hiç bozuntuya vermiyorlar.

Adam Hariciye Bakanı… Şöyle entelektüelmiş, böyle derinmiş hatta dehaymış… Oysa her tarafından beceriksizlik, sakarlık akıyor. Dünya görüşünü, üstlendiği misyonu bir kenara koyuyorum. Piyasa ekonomisini çok önemserler ya, işte o piyasanın en etkisiz şirketlerinden bile kovulacağına bahse girerim, o kadar ayarsız.

Tutmuş, “Türkiye’de köklü demokrasi geleneği var, Mısır gibi olmayız” demiş. Bak şimdi! Yahu, Türkiye’nin Yontma Taş Devri’nden beri Ergenekon adlı gizli örgüt tarafından yönetildiğini ileri süren onlar değil miydi? Bu nedenle onca insanı yargılayıp müebbet hapse mahkum etmediler mi? Her gün “darbeciler” diye bağırıp çağırmıyorlar mı? Nereden çıktı güçlü demokrasi geleneği?

Kendi iktidarlarına, 11 yıllık saltanatlarına atıfta bulunarak “güçlü demokrasi geleneği”nden söz ediyor besbelli. Birinci Geleneksel Sünnet Törenleri gibi bir laf bu. İktidarları da, hareketleri de, partileri de bir gelenek yaratamadan tasfiye olup gidecek, haberi yok.

Her ne ise, devamla “çevre için yapılan eylemler Türkiye’deki demokrasinin kanıtıdır” diye buyurmuş. Uyanık, protestoları “çevre” bahsinde meşru, siyasal başlıklarda gayrı meşru gördüğünü ima ediyor. Ve onca ölümle, yaralamayla dalga geçercesine “gelişkin demokrasi” diyebiliyor.

Aynen şöyle:

“Türkiye’de de demokratik bir ülke olduğu için gösteriler yapılması normaldir. Türkiye’de insanlar bir çevre meselesini protesto ettiler, protestoların ana sebebi bir kentleşme projesiydi. Mısır’da olduğu gibi adil ve özgür seçimler talebiyle ya da birçok Avrupa ülkesinde olduğu gibi işsizliği protesto etmek için yapılmadı. Çevre konusunun gündeme gelmesi, ileri demokrasi işidir.”

Eşitsizlikleri kabullenmeme, haksızlıklara isyan, akıldışı bir sistemden ve bu arada cehaletten, düzeysizlikten nefret etme… İnsanı sol düşünceye, devrimci ideallere bağlayan faktörler bunlardır. Bir süredir bu faktörlere bir yenisi eklendi. Bu adamların yönettiği bir ülkede yaşanan her gün büyük bir trajedi, büyük bir kayıp ve de büyük bir ayıp. Ben böyle düşünüyorum.

Başka bir konuda yazacaktım ki, karşıma Hariciye Nazırı’nın yukarıdaki sözleri çıktı. Okurdan özür diliyorum ama bu lafların sahibine yutturulması gerekmiyor mu? Bu gerekirliliği sizlerle paylaşma ihtiyacı hissetmem çok mu garip?

Gerçekten bu ne cüret! Adil ve özgür olmayan seçim sistemine zerre güvenmeyen halkımızın, işsizlik cenderesinde sıkışıp kalan gençlerimizin sabrıyla bu kadar pervasızca oynamaya kalkmak için ne yapıyor bu adamlar? Ne okuyor, ne yiyor, ne içiyor, ne?