Hadi gülümse...

Gaz maskesi ve baret ithal eden şirketlerin kapısını çalıp “kime sattın, neden bu işin ticaretini yapıyorsun” diye soran hatta “satma kardeşim” demeyi göze alan bir iktidar...

Tencere tava çalan komşuyu ihbar etmeye çağıran bir Başbakan…

İzzettin Önder’in soyadını bold karakterlerle yazmayı “önderlik” kavramına özenmekle ve örgüt üyeliğiyle açıklayan bir polis teşkilatı…

Geçmiş cumhurbaşkanlarından Cevdet Sunay’ın, başbakanlardan Yıldırım Akbulut’un fıkrası, Kenan Evren’in Netekim’i çıkmıştı, buradan ne çıkacak?

İktidarın aczi… Buradan çıksa çıksa bu çıkar!

“Diktatör kaybetti” demiştik, bu örneklerden tek bir tanesi bile kanıtlamaktadır ki, diktatör kaybetti. Zorun, şiddetin, baskının, zulmün bir mantığı olur, diktatörümüz ise mantıksız hareket etmekte ve saçmalamaktadır.

Yarın “durmak yasak” diye kanun çıkarabilir, ertesi gün “burada yürünemez” diye karar alabilir. Kendi astırdığı levhaların kurbanı olup bir koridora sıkışan otoriter bürokratı anlatan Aziz Nesin öyküsündeki gibi… Koridorun bir ucunda “Girilmez” yazıyor, öteki ucunda “Geçilmez”…

Diktatörün siniri bozulmuş, danışmanları makineyi dağıtmış, sürekli “bir şeyler yapmak gerek” kaygısıyla, saçmalıyor.

12 Mart döneminde, sıkıyönetim komutanlarından birinin, bizim o zaman klik klak adını verdiğimiz ve birbirine vuran iki top ve ipten ibaret oyuncağı yasaklaması, sokakta subayların ellerinde makasla uzun saçlıları durdurup rastgele kesim yapması da saçmaydı.

Ama acizlikten çok gaddarlığın ifadesiydi.

Şimdi yine gaddar ama… Fena halde çaresiz!

Daha çok saçmalayacak!

Tribünlere bakacak saçmalayacak, okullar açılacak saçmalayacak, seçim yaklaşacak saçmalayacak, bir değil, yüzlerce kez saçmalama fırsatı bulacak.
Gösterilerde öttürülecek, düdüğü yasaklayacak ağızda balon yapılıp patlatılacak, sakızı yasaklayacak gece yarısından sonra televizyonu yasaklayacak protesto yöntemi diye korna çalmayı yasaklayacak o yetmeyecek dörtlüleri yakmayı yasaklayacak tencere tavasız ses çıkarıyorlar diye alkışlamayı yasaklayacak “açıkta bir şey mi gördünüz” diyerek gülmeyi yasaklayacak “gülmeyi yasakladım bana nisbet mi yapıyorsunuz” diyerek ağlamayı yasaklayacak ahlaksızlık diye boşanmayı yasaklayacak düğünler siyasileşti gerekçesiyle evlenmeyi yasaklayacak polisi zor durumda bırakıyor diye ölmeyi yasaklayacak “aramızı bozmak istiyorlar” diye gülü yasaklayacak...

Her defasında “kimse kusura bakmasın, ben buna izin veremem” diyecek!

Bir adım sonrasında kendi kendini yok edecek.

Durum bu…

Ve diktatörümüz düne kadar dünya piyasalarının kahramanı, güçlü emperyalist merkezlerin güvenilir adamı, “halk”ın tapılası lideri, liberal solun kemalist diktatörlüğe karşı idolü, barış sürecinin cesur ortağıydı!

Çaresizliğe, zavallılığa bakın siz!

Kişiler bu kadar önemli mi?

Buna kafa yormayalım. Varsayalım ki, diktatör sadece ama sadece bir kukla. O zaman bu sefilliği sahneleyenler… Onların çaresizliği, zavallılığı üzerine düşünelim.

Zalimlerin genellikle arkasından gülünür ya da onlardan saklanarak…

Bu sefer zalim, en zalim anında alanen güldürmeye başladı.

Elimde değil, gülüyorum sayın hakim, kimseden direktif almadım, faizlerle filan da işim yok, halkı toplu olarak gülmeye teşvik etmedim sayın hakim. İnsanlar zaten gülüyor sayın hakim!