Göçmenleri sattı, şimdi Karadeniz’i satıyor

Bu haftaya “verecekseniz verin 3 milyarı” çıkışıyla başlamıştık. 3 milyar göçmen anlaşmasına uyması koşuluyla Türkiye’ye verilecek avroların miktarı oluyor. Avrupa Birliği kodamanları “koşulları yerine getir” diyor, Erdoğan’dan yanıt “herkes yoluna…” şeklinde. Herkes yoluna ama “paraları ver”. Uyanık bir Cumhurbaşkanımız var iyi ki!

Çok eğlenceli.

Suriyeliler için değil ama…. Milyonlarca insan öldü, yerinden yurdundan edildi, bunun sorumluları kendi aralarında anlaşıp yaşamlarını altüst ettikleri insanlara dair hâlâ karar vermeye çalışıyorlar.

Ne dedikleri belli değil, Avrupa Birliği’nden bir gün “Erdoğan’a müteşekkiriz” açıklaması geliyor, bir diğer gün “vizesiz seyahati unutun, Avrupa Birliği üyeliğiniyse tamamen unutun” tehditleri havada uçuşuyor.

Tutarsızlık, ikiyüzlülük tek taraflı değil anlayacağınız.

Ancak en güzeli Erdoğan’ın NATO’ya attığı Karadeniz fırçasıydı: “Sizin yokluğunuzda Karadeniz Rus gölü oldu.”

Demek ki, uluslararası alandaki sıkışmayı hafifletmek için bulduğu kartlardan biri bu: Karadeniz’deki NATO varlığını güçlendirmek. Nitekim Avrupa Birliği’ne dayılanıp NATO’culuk yapmak eski ve bilinen taktiktir ve çoğu kez işe yarar.

Ancak bir sorun var, Erdoğan’ın burada en az kendisi kadar hırslı rakipleri var. Ve bir adım öndeler.

Türkiye geçmişte Karadeniz’de Sovyetler Birliği ile karşı karşıya gelmemek için bölgede NATO varlığını minimumda tutmayı ilke haline getirmişti; diğer Karadeniz ülkeleri sosyalist bloktaydı ve Erdoğan’ın istikrar dediği şey asıl o zaman gerçekti, herhangi bir gerilim yaşanmıyordu.

Sovyetler Birliği dağıldı, lakin NATO dağılmadı ve Karadeniz’e yerleşme konusunda Türkiye’ye baskı arttı. Herkes biliyor Ergenekon ve diğer operasyonlarda Deniz Kuvvetleri’ne özellikle vurulmasının nedenlerinden biri NATO’nun Karadeniz’e girişine muhalif subaylardan kurtulmaktı.

Ancak o arada eski sosyalist yeni Amerikancı Bulgaristan ve Romanya, gizli ve açık anlaşmalarla NATO’yu Karadeniz’de güçlendirici adımlar attılar. ABD’nin Ankara’ya muhtaçlığı bitmedi ama hafifledi. Bu iki ülke askeri üslerini ve limanlarını NATO güçlerinin kullanımına tamamen açtılar. Türkiye de Boğazlar rejimini kafasına göre uygulayıp türlü hilelerle ABD ve müttefik savaş gemilerine istediği gibi geçiş hakkı verince Karadeniz bir Rus gölüne değil çatışma alanına dönüştü.

Erdoğan’ın, saltanatını sürdürmek için “ne versem ne versem” diye düşünürken Karadeniz’i aklına getirmesinin bir diğer nedeni Romanya’nın geçtiğimiz aylarda Karadeniz’de daimi NATO filosu oluşturulması için çağrıda bulunması. Rol kaptırmaktan fena halde rahatsız olan Erdoğan “ben varım” diyerek bir kez daha önem pazarlamaya kalkıyor anlayacağınız.

Eğer öneri gerçekleşirse, Rusya’nın güçlü Karadeniz Donanması’nın karşısına birleşik NATO filosu çıkartılacak.

Rusya bu türden hamlelere çok sert yanıt vereceğini daha önce açıklamıştı, ABD’nin değişmekte olan dış politika önceliklerinde Karadeniz’e yığınak yapmanın yer alıp almayacağını görmek içinse bir süre beklemek gerekecek.

Ancak bilinmeli ki, hazır Karadeniz türküleri söyleme başlamışken Erdoğan, Türkiye’nin kapısı asıl Trabzon’da bir deniz üssü için çalınacaktır. Karadeniz’in batısında Bulgaristan ve Romanya yeterince olanak sağlıyor NATO’ya. Buna karşılık Karadeniz’in güneydoğusu için aynı şey söz konusu değil. Oysa bu kanada yerleşmek bir diğer gerilim bölgesi Kafkasya’ya, hatta İran’a sokulmak için gerekli.

Varşova’da yapılacak NATO zirvesi şimdi daha da önem kazanıyor. Rusya kartını elinden düşüren, Suriye’de istediğini bir türlü elde edemeyen Erdoğan bir kez daha savaşa, gerilime, militarizme yatırım yaparak paçayı kurtarma derdinde.

Sıkışınca gizliden sürdürdüğü İsrail işbirliğini açığa çıkarmaya karar vermişti, şimdi de cebinden Karadeniz kozunu çıkardı, masaya koydu.

Nasılsa Meclis’te onu İsrail ya da NATO yüzünden eleştirecek tek bir parti bile yok.