Geberdi

Kemal Okuyan'ın “Geberdi” başlıklı yazısı 12 Nisan Cuma tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

“Ölünün arkasından fazla konuşmamalı” yaygın kabul gören, benim de bayağı titizlendiğim, hatta kendimce kurala dönüştürdüğüm bir yaklaşım. Lakin bazen olmuyorsa olmuyor, koyveriyor, içinizdeki canavarı salıyorsunuz!

Cadı geberdi!

Böyle demiş İngilizler. Bu başlığı başka türlü asla kullanamazdım. Cesaretimin kaynağı İngiliz işçi sınıfı. Ne mutlu onlara, hâlâ sınıf hafızası diye bir şeye sahiplermiş, hâlâ hatırlayabiliyorlarmış.

Margaret Thatcher da mutludur muhakkak. Yaşarken amacı buydu, kötü hem de çok kötü biri olarak tarihe geçmek!

Daha ne olsun, ardından pankartlar açıldı, şarkılar söylendi, kederden değil sevinçten mumlar yakıldı, kadehler tokuşturuldu.

Cadı geberdi!

Ama bakın öncesinde neler neler oldu!

Ocak 1979’da, ABD yanlısı gerici Şah diktatörlüğü, Sovyet yanlısı TUDEH’in yükselişini durdurmaya çalışırken, halkın ABD karşıtlığını ve Şah zulmünü çok iyi kullanan Mollalar hareketi aradan sıyrılıp iktidarı alıverdi. ABD en yakın müttefiklerinden birini, hem de çok stratejik bir bölgede, kaybetti.

Mayıs 1979’da Muhafazakar Parti lideri Margaret Thatcher Britanya Başbakanı seçildi.

Aralık 1979’da Sovyetler Birliği, Afganistan Demokratik Halk Cumhuriyeti’nin talebi üzerine, CIA destekli karşıdevrimci teröristlerle mücadeleye yardım etmek için silahlı güçlerini bu ülkeye gönderme kararı aldı.

Temmuz 1980’de ABD ve onun peşine takılan müttefikleri, Sovyetler Birliği’nin başkenti Moskova’da yapılan Olimpiyat Oyunları’nı Afganistan’a Sovyet müdahalesini gerekçe göstererek boykot etti.

Eylül 1980’de Kenan Evren ve arkadaşları, sermaye sınıfı ve NATO adına Türkiye’nin emekçi halkına karşı faşist darbe yaptı.
Ocak 1981’de Western filmlerinin çapsız oyuncusu Ronald Reagan 40. ABD Başkanı olarak göreve başladı.

Mayıs 1981’de, o zamanki sosyalist ülkeler içinde “zayıf halka” olarak bilinen Polonya’nın Katolik nüfusunu ve genel olarak Hıristiyan dünyasını Sovyetler Birliği’ne karşı kışkırtmak için Papa II. John Paul, Gladio üyesi Mehmet Ali Ağca tarafından öldürülmek istendi. Papa yaralandı, faşist Ağca yakalandı, komplo yarıda kaldı.

Aralık 1981’de Polonya’da General Jaruzelski sıkıyönetim ilan etti. ABD tarafından desteklenen Dayanışma Sendikası’na karşı baskı arttı, Sovyetler Birliği, Polonya’nın sosyalist sistemden koparılmasına izin vermeyeceğini ilan etti.

Eylül 1982’de İsrail ve ABD destekli Falanjist militanlar Sabra ve Şatila Filistin Kampları’na saldırıp, binlerce Filistinli’yi öldürdü, en büyük darbeyi Filistinli seküler-devrimci örgütler yedi.

Eylül 1983’te Sovyet hava sahasına izinsiz girip, ışıklarını söndürerek stratejik askeri üslerin bulunduğu bölgede saatlerce uçan Güney Kore yolcu uçağı, Sovyet Hava Kuvvetleri tarafından düşürüldü. Sovyetler Birliği’ne karşı uluslararası bir kampanya başlatıldı.
Ekim 1983’te ABD Karayiplerdeki küçük ada devlet Grenada’yı işgal etti. Adada bulunan Kübalı danışman ve askerler işgale karşı bir süre direndi.

Ocak 1989’da Ronald Reagan’ın iki dönem sürdürdüğü başkanlığı sona erdi.
Kasım 1990’da Margaret Thatcher’in 11 yıllık başbakanlığı sona erdi.
Aralık 1991, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği dağıldı, 1917 Ekim Devrimi’nden sonra ortaya çıkan işçi devleti sona erdi.

Şimdi…

Bu sağlam bir öykü. İç tutarlılığı var. Truman ve Churchill ikilisi, İkinci Dünya Savaşı’nın bitimiyle birlikte Sovyetler Birliği’ni zayıf düşürmek için yürütülen çabalara uyumlu bir ikili olarak öncülük etmişlerdi. Sovyetler Birliği’ne öldürücü darbe vurmak için başlatılan kampanya ise yine bir Amerikalı ve bir İngilize biri çapsız, diğeri olağanüstü kötü iki kişiye ihale edildi.

Bunlar göreve getirilir getirilmez içeride işçi sınıfına saldırıya geçtiler. Reagan, havayolu çalışanlarını, 11 bin emekçiyi, greve gitti diye işten attı. Thatcher madencilere, sağlıkçılara, eğitimcilere, belediye işçilerine, demiryolculara, giderek tüm halka savaş ilan etti.
Dış politikada ise bu ikili Sovyetler Birliği’ne ve giderek daha fazla mevzi elde eden uluslararası ilerici harekete karşı kirli ve kanlı bir mücadeleyi tırmandırdı.

Sovyet yönetimi bu manyaklarda “savaşçı bir klik” gördü, önce onlarla açık bir karşı karşıya gelişi denedi, sonra pes etti, savaşı göze alamadı. 1984’ten itibaren Sovyetler Birliği, biri çapsız diğeri kötünün kötüsü iki emperyalist aktörün arkalarına Alman sinsiliğini alarak yürüttüğü saldırıları yanıtlayamaz hale geldi.

Sovyetler Birliği’nin çözülüşü tek bir nedene bağlanamaz, iç içe geçen son derece karmaşık nedenlerin yol açtığı bir sonuçtur bu. Ama… Düşmanıyla mücadeleyi göze alamayan bir dünya gücü zaten ayakta duramaz.
Reagan ve Thatcher görevi bıraktıklarında Sovyetler Birliği’nin de işi bitmişti.
Özetle, cadıyla kovboy Moskova’daki çocukları fena korkutmuştu.
Geberdiği söylenen işte böyle biridir.