Gaz odasının kapısında

Geride kalan sosyalist ülkeleri hiç beğenmeyebilir, hatta onlara "sosyalist" sıfatını çok görebilirsiniz. Ama 1989'dan itibaren dünyanın gericilik dönemini kapatıp karşı-devrimler çağına geçtiğini, eğer entelektüel namusunuz varsa, reddedemezsiniz.

Berlin duvarını yıkan, Romanya'da Çavuşesku'yu CIA-KGB işbirliğiyle kurşuna dizen, Sovyetler Birliği ve Yugoslavya'yı çözüp dağıtan mekanizmalar ancak karşı-devrim çözümlemesi ile bütünüyle anlaşılabilir, tarihsel bir bağlama yerleştirilebilir.

Karşı-devrimin kendini olgunlaştırdığı, yeterli enerji ve cesareti topladığı gericilik dönemiyse 1978-1980 aralığında ete kemiğe büründü. Sosyalizmle kapitalizmin, devrimle karşı-devrimin uzun süre bir arada yaşayamayacağının kanıtıydı gericilik döneminde olup bitenler. Ve uluslararası gericilik, ABD öncülüğünde, bu gerçeği kavramış olmanın avantajına sahipti. Kapitalist tekeller, kendilerini sınırlayan ne varsa, yalnızca Sovyetler Birliği değil, dolaylı olarak son devrimci dönem olan 1917-1924 aralığından geriye ne kaldıysa, onların tamamından kurtulmak durumundaydılar. Bu bir tercih değildi, kapitalizmin mantığının dayattığı bir olguydu.

Sovyetler Birliği'nin yorgun yönetimiyse bu gerçekten kaçmak konusunda kararlıydı. Kapitalizmle sosyalizmin birbirinin varlığını kabullenmeyeceklerini kavrayarak strateji üretselerdi, yani iki sistemin uzlaşmaz bir mücadelenin içine girmeden yapamayacağını kavrasalardı, belki "birlikte yaşamak" daha uzun süre mümkün olacaktı!

Gerçekçi ve kararlı davranan gerici güçler oldu.

12 Eylül için çok şey dendi.

12 Eylül için çok şey diyenler, faşist darbenin bu uluslararası gericilik döneminin açılışına denk düştüğünü nedense unutturmak istiyorlar.

Kenan Evren ve arkadaşları, gericilik dönemi ile karşı devrimci dönem arasında kesin çizgiler olmadığını kanıtlarcasına hareket ettiler, sanki Türkiye'yi bir 10 yıl sonrasına hazırlar gibilerdi…

İki karanlık evre birbirini tamamladı. Bugün tek tek bütün ülkelerde siyaset sahnesini algılayabilmek için, 1978'den sonrasının izini sürmekte büyük yarar vardır.

"Bu bir tesadüf mü yoldaşlar"?

"Hayır bu bir tesadüf değil yoldaşlar…"

Bugün, karşı-devrimler çağının kapandığı filan yok. Kapitalizm bir yandan iktisadi, siyasi ve ideolojik krizlerle sarsılıyor, hemen her coğrafyada onun yarattığı dünyayı kabullenmeyenlerin, boyun eğmeyenlerin sesi çıkıyor, öte yandan gezegenimizin kaderini hâlâ gericilik çağında palazlanan karşı-devrimler belirlemeye devam ediyor.

Latin Amerika'daki sol rüzgarın, Irak'taki direnişin bu dönemin kapanışı anlamına gelebileceğini söylüyorduk, bundan 4-5 yıl önce. "Henüz bir devrimci dönem açılmıyor ama…" diyorduk. Bazı ülkelerde işçi sınıfının karşı ataklarının, arkası gelmese de, çok şey vaad ettiğini vurguluyorduk.

Bütün bunlar değerini yitirmedi elbette ama karşı-devrimler çağından çıkış için yeterli olmadı.

Daha fazlasına gereksinim var.

Uluslararası gericilik eski gücünde değil. Olmayacak işlere kalkıştıkları oranda yıprandılar. Ardı ardına gelen krizler onların rezervlerini azalttı, saldırmak dışında çareleri yok.

Tek yapabilecekleri, insanlığın farkındalığını ortadan kaldırmaktır.

Karşı-devrimlerin karşı-devrim olmadığına geniş kitleleri inandırmaktır.

Bunun için işbirlikçilere ihtiyaç var.

Nazilerin gaz odalarına sürükledikleri yahudileri, direnişçi militanları ikna etmek için "size banyo yaptıracaklar" diye fısıldayan kalleş "tutsaklar"a gereksinimi vardı.

Bugün emperyalizm ve bir bütün olarak sermaye gericiliğinin, olup bitenlerin doğrultusunu çarpıtacak, bu olmuyorsa hiç değilse boyutlarını küçük gösterecek ajanlara gereksinimi var.

Çünkü, insanlık olup bitenlerin doğrultusunu kavradığında, cellatlarının peşine bırakmamacasına düşüp onun hakkından gelecek dinamizme sahip olmaya devam ediyor hâlâ…

Bu dinamizmden korktukları için yalan makineleri Balkanlarda neler olup bittiğini perdelemek için çalışıyor da çalışıyor Kuzey Afrika ve Ortadoğu'da yaşanan gelişmelerin gerçek anlamı gizlensin diye "banyo saati" diye fısıldayacak birileri bulunuyor, her tarafından faşizan yönelimler saçılan AKP iktidarının "Anayasa" hazırlanırken hizaya geleceği, şu ya da bu sorunun çözümünün kapıda olduğu ileri sürülüyor.

Oysa…

İnsanlık o gaz odasına sığmaz!

Yeter ki, cellatlarına ve "banyo saati" suflörlerine boyun eğmesin!