Fethullah Gülen birliği!

İnsanlar el ele tutuşsa hayat bayram olsa…

İnsanların el ele tutuşması; “dil farkı bilmeyiz, din farkı bilmeyiz, sanki doğduk bir anadan” diyenlerin dileğidir kuşkusuz. İnsanların el ele tutuşabilmesi için insanların eşit olmaları, birbirlerini sömürmemeleri, birinin diğerinin boğazını sıkmasının koşullarını ve nedenlerini ortadan kaldırmak gerektiğini düşünenlerin dileği…

Ancak insanın insanı sömürdüğü, eşitsizlik ve adaletsizliğin hüküm sürdüğü bir yerde “insanlar el ele tutuşsun” diyenler bilin ki sömürülen sömürücüyü, hakkı yenen haksızı-hırsızı, ezilen zorbayı unutsun, olup bitene boyun eğsin istiyordur.

Dün insanları el ele tutuşturdular. Bundan en fazla hoşlanan, büyük bir badireyi daha atlattığını düşünen Erdoğan’dır ama belki ondan daha çok patron kısmıdır. Her tarafından adaletsizlik, yolsuzluk, talan fışkıran bir ülkede insanların el ele tutuşması, bütün bunların üzerini örten bir mutabakattır; adaletsizlik hoş görülebilir, yolsuzluklara sünger çekilebilir, talan malan umursanmayabilir…

Sömürü mü? Hepimiz aynı gemideyiz, sömürünün lafı mı olur?

Sömürenle sömürülen el ele tutuştuğunda kazanan sömürendir.

Dün insanları el ele tutuşturdular. Cemaatin darbe girişiminde mağdur muydu, rol sahibi mi hâlâ anlaşılmayan ama resmi teze göre Fethullahçıların elinden canını zor kurtaran Hulusi Paşa ile Cübbeli Ahmet Efendi’nin el ele tutuşması çok şey anlatmaktaydı. Gerçek değil ama, yakıştırılandan hareket edelim, Türkiye’de laikliğin bekçisi olarak görülen TSK’yı temsil eden kişi ile Türkiye’de gericiliğin sembol isimlerinden biri el ele tutuştuğunda, kazanan muhakkak ki gericiliktir. Dedim ya, TSK’nın laik bir karakteri uzun süredir yoktu, bu bir algı operasyonuydu. Subayların yüzde 70’i Fethullahçı, onların karşısında duran komutan ise bir cemaatin lideriyle el ele… Ne laikliği!

Dün insanları el ele tutuşturdular. Dediler ki, sağcısı-solcusu, dincisi-laiki, patronu-işçisi, ocusu-bucusu herkes Fethullah Gülen’e karşı. Doğrudur ortak düşman birleştirir. Ama Fethullah Gülen daha önce de birleştirmemiş miydi?

İnsanlar daha önce el ele tutuşmuyor muydu? “Hepimizi aldatmış” diyorlar, Erdoğan ne güzel söylüyor, “aldatılma benden başlamadı, Özal, Demirel, Çiller, Ecevit… Hepimiz aldatıldık…”

Patronlarımız Fethullah Gülen’in adına yazılan ama devasa bir sermaye organizasyonu anlamına gelen şebeke sayesinde korkunç paralar kazandı, TSK’nın kabuğundan çıkıp bölgesel iddialar taşımayı cemaatin stratejisininin içine yerleşerek becerdi, Cumhuriyet’in tarihsel kazanımları cemaatin servis ettiği araçlarla tasfiye edildi, Türkiye solunun çeperlerinde dolanan aşağılık “aydın”lar solun içine gericilik, işbirlikçilik, piyasa düşkünlüğü pompalayıp durdular.

Dün insanları Fethullah Gülen’e karşı birliğe çağıranlar daha önce insanları Fethullah Gülen’de birliğe çağırıyordu. Dün insanların el ele tutuşmasından heyecanlanmayanlar, bunun ne anlama geldiğini bilenler, daha önce cemaat aracılığıyla gericilerin, sömürücülerin, hırsızların, zalimlerin elini tutmayanlardı. Dün de kanmadılar, öncesinde de…

Dün insanları el ele tutuşturdular. Daha önce Fethullah Gülen’le satın alıyor, korkutuyor, şantaj yapıyorlardı; şimdi de aynısı… Dün biraz da Fethullah Gülen korkusuyla el ele tutuştular. Öncesinde Fethullah Gülenci olmamak tehlikeliydi, bugün tam tersi. Kılıçdaroğlu ve Bahçeli’nin patronlardan gelen milli mutabakat çağrısına direnmesi zordu elbette ama Yenikapı’daki el ele tutuşma ayinine katılmaları biraz da Fethullah Gülen korkusundandı.

Erdoğan çıktı “kandırıldım” dedi. Elini kuvvetlendirdi. Kılıçdaroğlu bunu diyemiyor. Dese, “nerede kandırıldın” sorusuyla karşılaşacak. Herkesin cemaat bağlantısını bildiği yanı başındaki isimleri, CHP’nin bazı belediyelerindeki kadrolaşmayı, Ekmeleddin projesinin nereden çıktığını, 2014’te tapelere dayalı seçim stratejisine kimin karar verdiğini soracaklar. Bunlara yanıt veremez, kendi eli güçlü değildir, olamaz da. Ne yapacak, gidecek Erdoğan’ın elini tutacak, ona güç verecek.

Evet, dün Fethullah Gülen’le şantaj yapılıyordu siyasetçiye, bürokrata… Şimdi değişen bir şey yok.

Dün insanları el ele tutuşturdular. Dünyaya mesaj verdiler: “Türkiye’yi yıkamazsınız.” Dünya dedikleri önde gelen emperyalist ülkeler, o ülkelerin yöneticileri, o ülkelerin büyük tekelleri… “Türkiye’yi yıkamazsınız” derken kastettikleri “Erdoğan’ı yıkamazsınız”dı.

“Bakın ruh hastası imamınızla her yolu denediniz, yolsuzlukları öne sürdünüz, ittifaklar kurdunuz, darbeye yol verdiniz, Erdoğan yıkılmadı. Erdoğan’ı seven-sevmeyen el ele tutuştu. Şimdi…”

“Şimdi alın NATO’nuzu, AB’nizi başınıza çalın!”

Yok böyle demeyecekler elbette. “Şimdi” diyecekler, “gelin siz de elimizden tutun!” Şantajlarla, umutsuz denemelerle yorulmuş patron sınıfımız “biz el ele tutuştuk, artık el kıran değil el sıkan bir Erdoğan var, siz de onun elinden tutarsanız, eski mutlu-güzel günlere döneriz” diye kulis yapmakta. Kılıçdaroğlu da yardım ediyor onlara, “siz dışarıdan, biz içeriden Erdoğan’ı denetleriz…”

Sonra…

“Putin dostum da elimi tutacak zaten…”

Ve sinirinden ağlama nöbetleri geçiren Fethullah’a inat, insanlar sevinç gözyaşları dökecek!

Yok böyle de olmayacak.

Emperyalist dünyanın iç çelişkileri, savaşlar ve işgallerle sürmekte olan bölgesel gerilimler, NATO’nun uğursuz planları bitmeyecek. İşsizlik, açlık, yoksulluk dünyanın ve ülkemizin gerçekliği olmaya devam edecek; yolsuzluk ve çürüme ortadan kaybolmayacak.

Emek ile sermaye, laiklik ile gericilik, emperyalizmle yurtseverlik el ele tutuşmayacak.

Emek, aydınlanma, yurtseverlik kol kola girecek, direnecek-çoğalacak-kazanacak.