Ergenekon çökerken...

Ergenekon zırvalığı, diğer hukuk skandallarıyla birlikte, AKP iktidarının en önemli meşruiyet kaynaklarından biri olduğu kadar, devletin yeniden yapılandırılmasındaki en önemli aracıydı da… Şimdi aynı AKP, kendini kurtarmak için Ergenekon’un ipini çekmek zorunda kaldı.

Ve bir açıdan, bittiğini kendisi de kabul etmiş oldu. Onunla ittifak peşinde koşanlara rağmen, bu gerçeği kimse değiştiremez.

Ergenekon’un çöküşünü engellemeye dönük cemaat çırpınışları da bir başka olguyu ortaya çıkarıyor: Sanılanın tersine, cemaat bütün bu sürecin aktörlerinden sadece biri, en güçlüsü değil.

Türkiye’de siyasal İslam geriliyor. Cemaat ancak bu yeni durumu veri alabilir, pozisyonunu yeniden belirleyebilir ve tutunabilir. Ancak önümüzdeki dönemi istediği gibi şekillendiremez.

Bu elbette tehlikeyi azaltmıyor.

Türkiye kaotik bir süreçte, yeni bir restorasyon girişimine doğru yol alıyor. Etkili çevrelerin Demokrat Parti-Adalet Partisi geleneğine daha yakın bir muhafazakar-gerici parti ile liberal sol görünümlü bir CHP’ye dayanan yeni bir sistem kurmaya çalışacaklarına ilişkin ipuçları yavaş yavaş belirginleşiyor. Geriye çekilmiş, içi boşaltılmış bir “laiklik”le karşımıza çıkıp piyasacılık ve batıcılık dayatacaklar topluma.

AKP’nin, daha doğrusu Erdoğan’ın direnişi bu projeyi olgunlaştıranların elini güçlendiriyor. Çünkü tepkiler artık tamamen kontrolden çıktı, “çek git Erdoğan”, siyasi bir talebin ötesinde yaygın bir psikolojik dışavuruma dönüştü. Sonuçta bu temenni gerçekleşecek ve rahatlanacak…

Berbat durumdaki ekonomiyi bir noktada tutabilirlerse, Türkiye toplumuna “merkez sağ”ı kurtuluş olarak yutturabilirler.

“Bunu o zaman tartışırız”, yutanların tavrıdır.

Bugün önlem alınmazsa, Türkiye “rahatsız etmeyen” bir karanlığa yıllarca talim etmek durumunda kalabilir. O kadar ki, Erdoğan “madem buna razısınız, bırakın öylesini de ben yapayım” demeye başladı! Ve buna bile meyledenler var.

Önlem alınabilir. Biraz “sert” durarak. Doğruların altını çizerek. Susmayarak.

Bugün AKP’nin ekmeğine yağ sürmeden, sonrası için önlem almak gerçekten mümkündür. Artık rahatlıkla söyleyebiliriz ki, AKP hırsızlığı doludizgin sürerken, Haziran Direnişi’ni de birileri götürmektedir. Bu direniş sırasında büyük bir oyun bozulmuş, “Erdoğansız AKP” hayali suya düşmüştü. Biraz da Haziran sayesinde “AKP’siz AKP”ye fit olmuş durumdalar.

Ve bu mesele bundan böyle tamamen sınıfsaldır. Türkiye’nin aydınlanmacı, yurtsever birikimine “düzen” güçleri mi, emekçi kitleler mi damga vuracak, tartışılan budur. “Önce şundan bir kurtulalım”, düzen güçlerinin sözüdür. Onlar “ABD emperyalizmi”ni, Vaşington Erdoğan’ı yüzüstü bıraktığı gün unutmuştur. “Laiklik tehlikede değilmiş” moduna da hemen geri dönebilirler.

Çünkü emeğe düşman AKP rejimine Aydemir Güler’in dediği gibi rakı kadehini ekleyince, aşırılıklar biraz törpülenince sermaye sınıfı be kendi geleceğini oraya bağlamış toplumsal kesimler “huzur” buluyor.

Rakı kadehi çok ama çok önemliydi. İnsanlar gerçeklikten uzaklaşıp, sahte bir rahatlığa kavuşsun diye değil ama…

Patron sınıfının rahatı zaten yerinde. Halkımız ise her durumda kaotik bir süreçte doluya yakalanmamak için sığundığı sermaye şemsiyesinin altından derhal çıkmalı.

Asıl belirsizlik, yıkım, acı ve yoksulluk orada!