Ergenekon Ayıbı

Ergenekon operasyonunun arkasındaki güçlere, operasyonun siyasi hedeflerine işaret etmemiz Türkiye'de devletin işlediği suçları, kontrgerilla örgütlenmesinin varlığını yok saymamız anlamına gelmiyor. Tersine, bu örgütlenmeleri fazlasıyla ciddiye alıyoruz, ortaya bu örgütlenmeler adına yansıyan ciddiyetsizliklere karşın...

Ancak bu operasyona, hukuki ve teknik ayrıntıların ötesinde bir anlam yükleyip, sağlam olduğunu düşündüğümüz bir teşhis koyduğumuz için, işi gücü bırakıp "adaletin terazisinde ne kadar hata olduğu"nu ortaya çıkarmaya çalışmıyoruz. Ergenekon operasyonunun "kalitesi"yle ilgilenmenin solun işi olmadığını düşünüyoruz.

Nereden hareket ettiğinize bağlı. Eğer Ergenekon operasyonunun demokratikleşme amacıyla yapıldığını ya da operasyonun yürekli savcıların marifeti olduğuna inanıyor ve askerin engellemesinden, AKP'nin tutarsızlıklarından çekiniyorsanız, en iyisi operasyonun yürütücülerini cesaretlendirmek, AKP'ye hem destek olmak hem de onun üzerinde baskı kurmaktır. "Sonuna kadar gidilmeli", "sol"da bu yaklaşımın kodlamasıdır.

Bir de devletin içindeki hesaplaşmaya işaret edenler var. Ergenekon operasyonunun devlet içindeki iki farklı ekip arasındaki bir mücadelenin ürünü olduğu söyleniyor. Bunu söylemek için marksist olmaya da, solcu olmaya da gerek yok. Ayrıca bunu söylemenin özel bir değeri de yok. Elbette ortada devletin içinde sürmekte olan bir mücadele var. Ama asıl kritik olan bunun ötesi...

Bu mücadele neden ortaya çıktı, bu mücadele hangi uluslararası dinamiklere denk düşüyor, bu mücadelede kim inisiyatif sahibi, bu mücadelenin olası sonuçları neler, bu mücadelede taraflar kendilerini hangi projelerin içine yerleştiriyorlar... Uzatılabilir.

Ne var ki genel eğilim, uzatmamaktır! Devletin içinde hesaplaşma var, bizi ilgilendirmez. Devletin içinde hesaplaşma varsa var, sonuca bakalım. Devletin içinde hesaplaşma var, saf tutalım. İlgilendirmez diyenler, başka şeylerle ilgileniyorlardır muhakkak sonuca bakalım diyenler Ergenekon operasyonunda kaç tane katilin, kaç tane darbecinin deşifre edilip içeri tıkıldığını saymakla meşgul saf tutanlar ise devletin "demokratik" kanadına omuz vermeyi tarihsel bir sorumluluk ve de fırsat olarak görmekte.

Sol buradan yol alamaz. Devletin geriye dönük ve bugün, sermaye sınıfı adına işlediği bütün suçları toplumsal zeminde sorgulatacak gelişkin taleplerin eşlik ettiği bir süreç analizine ve bu analize yaslanan bir konumlanışa gereksinim var.

İşlenen suçların sorgulanması ve sorgulatılması, Ergenekon operasyonunun gerçek niyetinin boşa çıkarılması ve Türkiye'de devletin sınıf karakterini gizlemeye ilişkin girişimlerin bertaraf edilmesi için gerekli. Ama her şeyden önemlisi, bugün Türkiye'nin içinden geçtiği sürecin yönünü belirlemek ve bu sürece ilişkin açık bir tavır almak.

Ayrıntıya girmeyeceğim, bu konuda fazlasıyla yazdık, Türkiye "daha iyi"ye değil, "daha kötü"ye gitmektedir! Mesele, Türkiye'nin kapitalist bir düzende daha iyiye gidip gitmemesi değildir. Türkiye'nin "daha kötü"ye gitmesi, Türkiye'de emekçi sınıfların durumunun daha da kötüleşmesi, geleceği ellerine alma olanaklarının azalması, devrimci bir atılım için gerekli enerjiyi toparlayabilecek damarların kesilmesii ve nihayetinde eşitlikçi bir toplumsal proje için gerekli toprağın tasfiyesidir.

Ergenekon operasyonu dahil olmak üzere, bugün çalışmakta olan mekanizmaların bizim cephemizden yarattığı tehdit bunlardır. Devrimci bir perspektifle bu tehdide karşı koymak, Türkiye'nin sosyalist devrimini bu tehdidin bertaraf edilmesiyle örtüşen bir stratejiye yerleştirmek, buna uygun ittifaklar politikası geliştirmek...

Görev budur.

Oysa Türkiye solcusu, ilericileri, örgütlü-örgütsüz aydınları ne yapmaktadır? Ergenekon operasyonunun noterliğini!

Operasyonun "yanlışları"nı ayıklamak, işe gelen ve gelmeyen noktaları birbirinden ayrıştırmak ve Ergenekon operasyonuna not vermek sola mı kaldı demeyeceğim, baştan beri söyledik, solun onayı ve desteği olmadan Ergenekon operasyonu nihayete zaten erdirilemezdi. Bu desteğin beli kırıldı ama hesap bitmedi. Ancak Ergenekon operasyonu "haydeee bir dalga daha..." diye nara atan şakşakçılarından çok kimyager titizliğiyle çalıştığını sanan doğrucu davutlar eliyle meşruiyet kazanmaya devam etmektedir.

Bunlar da, devletin cinayetlerinden asıl payı alan solcular, devrimcilerdir.

Ve yapılan ayıptır.

Operasyonun genel mantığının sola karşı olduğunu, sola dönük şiddetli bir ideolojik kampanyayı barındırdığını başından beri söylüyoruz. Bu kampanyayı ciddiye almayanlar, kampanyanın doğrudan kendilerine ya da geçmişlerine "dokunan" kısmına feryat ediyorlar. Solda bu dokundurmalardan nasibini pek çok kişi ya da örgüt alıyor. Şimdiye kadar "doğru" diyene rastlamadık, herkes "yalan", "iftira" diyor. Güzel, "yalan" ve "iftira".

Peki bu kadar yalan ve iftira ile "temizlik" nasıl olacak? "Yalan" ve "iftira"ları ayıklayarak mı? Türkiye solu Ergenekon operasyonuyla ilişkisini "hukukçu" kimliğiyle mi, "gazeteci" kimliğiyle mi "araştırmacı" kimliğiyle mi kuracak? Süreç "yalan" ve "iftira"dan nasıl arındırılacak?

Aylar önce yazmıştım, bu düzenin suç mekanizmalarıyla hesaplaşmak için sol hiçbir zaman "yalan"a yaslanmadı, buna ihtiyaç duymadı. Bugün bir hesaplaşmanın içine bolca "yalan", "iftira" ve "hukuksuzluk" serpiştirilmiş olmasından gizli bir memnuniyet duyup, çamur kendine sıçrayınca "yok deve" demek sola yakışmaz.

Oluşan yalan denizinin, zaten adalet duygusunu yitirmiş bir toplumda katilleri, işkencecileri aklama eğilimini güçlendirdiğini fark etmiyor muyuz?

İstenen biraz da bu değil miydi? Birilerinin defteri dürülecek ama "her devletin yasadışı işler yapan 'kahramanlar'a gereksinimi var" düsturu güç kazanacak.

Vatan sağ olsun! Türkiye "solu" da!