Erdoğan sorununu çözmekten acizsiniz, artistlik yapıyorsunuz

Bizimkisi Amerika kıtasını Müslümanların keşfettiğini söyleyedursun, Amerikalılar Erdoğan’ı keşfetti. Oysa Amerika kıtasını kimse keşfetmedi, oradaydı yerli nüfusuyla, olsa olsa sömürgecilerin işgalinden söz edebiliriz. Ve  Amerikalılar dediğimizde ABD’nin egemenlerini ima ediyor oluşumuzda da bir tuhaflık var, Latin Amerika’nın yoksul halkları çok daha Amerikalı gerçekte.

Erdoğan’ın aslında bir diktatör, zorba, yasakçı, ilkel ve de korkunç olduğu iddialarıysa Amerika’yı yeniden keşfetmek deyimiyle açıklanabilir ancak. Bunlar geride bıraktığımız hafta açık açık söylendi, yazıldı. Laf olsun diye değil, laftan anlamayan muhatabıyla yolların ayrılmakta olduğunu göstermek için…

Bir mektup yazdılar örneğin; kaleme alanların Amerika Birleşik Devletleri’nin devlet aklının parçası olduğunu söylemeye bile gerek yok. New York Times’da Türkiye’nin bir diktatörlüğe dönüştüğünü iddia eden Thomas Friedman dış kapının mandalı olmadığı gibi korkunç ve ilkel sıfatlarını kapağa taşıyan Der Spiegel herhangi bir Alman dergisi değil.

Kuyruğa girdiler, sağlı sollu vuruyorlar.

Emperyalist çıkarlar bunu gerektiriyor.

Tam da bu sırada Türkiye’nin güçlü tekelleri, Erdoğan’a kalkan olmak için devreye giriyor, Doğan grubu çöpçatanlık yapıyor, Koç grubu “Tayyip’le iyiyiz biz, dünyanın malını götürdük” diyor.

Sermaye sınıfımızın çıkarları bunu gerektiriyor.

Oysa aynı “köklü” aileler birkaç yıl öncesine kadar Erdoğan’a karşı lobi yapıyor, güçlü başkentlerin sabrından şikayet ediyordu. İşler tersine döndü.

Meselenin bir boyutu kuşkusuz şantaj. Eli güçlü ve daha uzakta olan şantaja dirençli, gücü sınırlı ve tehlikeye yakın olan itaate eğilimlidir. Doğan grubu diktatörün neler yapabileceğini gördü, risk almamaya karar verdi. Koç’sa her dönem Türkiye burjuvazisinin tepesinde olabilme yeteneğini bu kez de gösterdi. CHP-Demokrat Parti-27 Mayıs-12 Mart-12 Eylül, hiç sarsılmadılar. Özal döneminde Selçuk Yaşar, hatta Eczacıbaşı yeni yetme holdinglerin yükselişi sırasında epey bir darbe yerken Koç koçlar gibi devam ediyordu yoluna. AKP yıllarında bir yandan “laik cumhuriyet”in simgesi olmayı bir yandan da yobaz bir hükümetten en çok nemalanan grup olmayı aynı anda becerdi. Tansiyonu yüksek ABD gezisi henüz başlamışken Ali Koç’un hükümetten çok hoşnut olduklarını açıklaması elbette manidardır ve Erdoğan bu iyiliği kuşkusuz ödüllendirecektir.

Doymuyor kan emiciler.

Ama işin sadece ve sadece bir boyutu bu. Diğeriyse Koç ve ötekiler, Erdoğansız bir modeli ancak ve ancak kendilerine sunulan cennete dokunulmayacaksa kabulleneceklerini ilan etmiş oluyorlar. Türkiye’den bir bakış ama daha çok sınıfsal bir bakış!

Emperyalist merkezlerinse bu kadar dar bir açıya sahip olmadıkları açık. Türkiye burjuvazisinin ufku dünya sistemindeki payıyla orantılıdır; küçümsemiyorum ama sınırları bellidir. Uzun süredir Türkiye’nin işlerine burun sokmada en fazla öne çıkan iki ülke ABD ve Almanya ise ciddi bir dağılmaya uğrayan dünya sistemini toparlamakla ilgilidirler.

Erdoğan burada ciddi bir ayak bağı haline geldi. Ve Putin, IŞİD’i yedeğine almış bir Erdoğan’ın Suriye sorunu bir yere bağlansa bile Rusya’nın başına bela olacağına emin olduğundan baskısını artırıyor. IŞİD bağlantısının resmen ve güçlü argümanlarla BM’ye taşınması bunun en son göstergesi.

Böylece Erdoğan sayesinde, ayrıntısıyla bildiğimiz iki yüzlülükle bir kez daha karşılaşıyoruz.
Amerika’yı yeniden keşfetmiyoruz ama belleğimizi tazeliyoruz.

Yaklaşık on yıl Erdoğan’ı bu coğrafyaya özgürlük ve demokrasi getireceğini ilan eden Amerikalı cümle vakıf, dernek, lobi, düşünce kuruluşu, yayın organının aynı adamı diktatör ilan ettiğine tanık oluyoruz.

Üç-beş yıl boyunca bir yandan kasalarını tıka basa doldururken diğer yandan Tayyip’in altını nasıl oyarız diye plan yapan “laik sermaye”mizin diktatörümüzü yedirmeyiz moduna geçtiğini görüyoruz.

Çok değil iki yıl önce “kahraman” diye yücelttiği bir kişi üzerinde Putin’in süper güç tepinmelerini izliyoruz.

Biz bu ilkesizliği başka yerden de hatırlıyoruz; liberallerimizin, yetmez ama evetçilerimizin, açılımcıların, pazarlıkçıların, çözümcülerin dünyası, ahlakı bu.

Erdoğan’ı hep birlikte yarattınız ve şimdi nereye koyacağınıza karar veremiyorsunuz.

Hepinizi aynı anda tatmin edecek bir Erdoğan mümkün mü? Teorik olarak elbette. Kenara çekilmeye razı olsa, cemaatin üzerine gitmekten vazgeçse, Suriye gerçeklerini kabullense, Türkiye’nin gücünü aşan bölgesel zorlamaları bir kenara koysa hepsi tükürdüğünü yalar, hani diyorlardı ya, fabrika ayarlarına dönen Erdoğan’dan “gerçek devlet adamı” çıkarırlar. Evet zor, çok açıldılar, çok kurcaladılar, yani çok tükürdüler. Geriye sarmak azıcık zahmetli.

Ama asıl zorluk, Erdoğan liderliğinde Türkiye gericiliği tarafından üretilen pisliğin, zorbalık ve diktatörlüğün şiddetini artırmaksızın kontrol edilmesinin imkansızlığından kaynaklanmakta. Her tarafından tecavüzün, ahlaksızlığın, yolsuzluğun fışkırdığı bir rezaletin güçlü Erdoğan’a ihtiyacı var.

Böyle durumlar için bir tabir var ama buraya yazamayacağım.

Yazacağım şudur: Buradaki sıkışma bize ait değil.

Biz öyle de, böyle de zarar görenlerin tarafındayız ve kendi hesabımız var. Bu hesabın Erdoğan’la ilgili kısmını henüz tek başımıza göremiyoruz; diktatörün üzerine çizik atan 2013 halk ayaklanmasında olduğu gibi, sahiplerinin dahi ona sahip çıkamaması için uğraşıyoruz, buradan elde edeceğimiz enerji ve öz güvenle Obamaların, Abramowitzlerin, Wolfowitzlerin, Merkellerin, Spiegel editörlerinin Türkiye üzerine söz söylemelerinin önüne geçmek ve en önemlisi her dönemin kazananı Koç ve benzerlerini bu ülkenin sırtından atmak, Türkiye gericiliğini de siyasal alandan çıkarıp yavaş yavaş eriteceğimiz toplumsal alana sıkıştırmak için devam edeceğiz.

Hayal diyenlere de şunu söyleyeceğiz: Sizin düzeniniz Erdoğan sorununu bile çözemiyor!