Düzeniniz batsın

Demek Suriyeliler gelecek, Türkiye gericileştirecek, laiklik elden gidecek.

Demek Suriyeliler vatandaş olacak, AKP seçim kazanacak.

Demek Suriyeliler çalışma izni alacak, yurttaşlarımız işini-aşını kaybedecek.

Öyle ya, Türkiye laik-çağdaş-aydınlık bir ülkedir, herkes iş sahibidir ve AKP her seçimde hezimete uğramaktadır!

AKP’den rahatsız olan ama AKP’yle mücadele etmek için rahatını bozmayanlar Suriyelilerden rahatsız oluyor besbelli bu.

Suriye yakılıp yıkılırken rahatlarını bozmuyorlardı, “nereden bulaşıyoruz bu işlere” diye televizyon karşısında söylenmeleri de rahatlarının kaçacağını düşünmelerindendi.

Irkçılık demek kestirmeciliktir.

Orta sınıf refleksi teşhisi de…

Toplumun yoksul kesimlerinde daha fazla öfke birikiyor.

Kabul etmemiz gerekiyor ki Türkiye’de toplumun geniş bir kesimi “düzen” fetişistidir; muhafazakarı da, “modern”i de bu açıdan aynı kalıptır.

Halkımız için zaman zaman yapılan “savaş ve açlık yaşamamış olmanın getirdiği şımarıklık” değerlendirmesi belki zalimdir ama bir gerçeğe ışık tutmaktadır: Düzen tutkusu…

AKP’nin toplumdaki düzen değişikliği arayışını arkasına aldığı iddiası, hesabını yine liberallerden sormamız gereken büyük bir palavradır; lakin geniş kabul görmüştür. Oysa AKP’nin gerçekleştirdiği değişim, Türkiye toplumunun gerici birikiminin önündeki bütün bariyerleri kaldırmasıdır. Eş zamanlı bir biçimde sermayenin hareketlerini ve ülke kaynaklarını yağmalamasının önündeki bütün engelleri temizlemiş, toplumu da çeşitli kanallardan rüşvetle teslim almıştır.

Borç sarmalının anlamına girmeyeceğim, sadaka ekonomisinin sonuçlarına değinmeyeceğim. Ama ortada bir gerçek var, Erdoğan’dan nefret eden de ona tapan da “kurulu düzen”e hamdolsunla yaklaşıyor. Çalışma saatlerinin uzamasını, işsizliği, sürekli gerileyen reel ücretleri unutturacak bol miktarda mekanizma çıkarılmış durumda insanların karşısına ve kapsamlı bir krizle beraber bütün yapı sarsılıncaya kadar “düzen”le barışık barışık duracak herkes.

Gezi-Haziran Direnişi, Türkiye’nin tanık olduğu en güçlü halk hareketiydi, çok büyük değerdeydi ama katılımcıların çoğunluğu açısından bir düzen değişikliği arayışından çok insanların yaşam düzenini bozan, huzur-rahat kaçıran Erdoğan’a haddini bildirmek anlamını taşıyordu. Bunu söylemek Gezi’yi küçümsemek anlamına gelmez, dürüst ve gerçekçi olmak anlamına gelir.

Zaten düzen değişikliği isteği öyle her zaman ortaya çıkmaz. Hatırlayalım, Birinci Dünya Savaşı’nın ardından bütün Avrupa’yı saran devrimci dalga sırasında, birçok yerellikte konseyler iktidarı kurma noktasına gelen Alman işçi sınıfının büyük bölümü bile düzen değişikliği değil bir an önce düzen kurulması peşindeydi.

Arada ince bir çizgi var. Düzen için eski düzeni yıkma iradesi göstermek ile, düzen tutkusu nedeniyle düzen değişikliğine sıcak bakmamak! İnce çizgi ama sonuç çok farklı.

Bu açıdan Türkiye’de düzen değişikliği talebinin emekçi sınıflar içinde gerçekten yaygınlaştığı ve kritik eşiği zorlamaya başladığı kesit, 60’ların birikimini de arkasına alan 70’li yılların ilk yarısıdır ve bu talebin hem billurlaşıp görünür hale gelmesine ama hem de mevcut düzen içinde kontrol altına alınıp yok edilmesine aracılık eden Bülent Ecevit’tir.

Uzun hikaye…

Hikaye uzun, bizim zamanımız ise kısa. Hızla düzen değişikliği fikrinin yaygınlaşması gerekiyor. Hızla…

Ekonomik kriz yaklaşıyor. Ve bu toplum ekonomik krizde üzerinden AKP’yi atacak enerjiyi bulur bulmasına ama düzen tutkusuyla daha otoriterine, daha baskıcısına yönelmeyi de becerir.

Düzen değişikliği fikri bugünkü uzaylı konumundan çıkmak zorunda.

Suriyeliler konusu bir örnek.

Şunun anlatılması gerek. Kentlerimiz, doğal varlıklarımız, tarihsel mirasımız AKP’nin yardımıyla sermaye tarafından yağmalanıyor. Her tarafımıza beton döktüler, yeşil alanlara devasa siteler, AVM’ler, yollar yapılıyor.

Bunların inşaatlarında işçiler öldürülüyor, öldürülmeyenler ölesiye sömürülüyor.

Bunlara ses etmemişsin, Suriyelilere itiraz edeceksin!

Kol kola gir hesap sor!

Seçmen mi yazdıracaklar, işi sandığa bırakma. Zaten sandıktan “düzen” çıkacak!

Sandıktan çıkan “düzen”i kabullenmişsin, memleketi yangın yerine çevrilmiş Suriyeliyi kabullenmiyorsun bu nasıl iş!

Bu nasıl riya?

Evet Suriyelilerle ilgili Erdoğan’ın bir sürü hesabı var.

Bu hesaplardan biri de toplumdaki ırk ve mezhep temelli düşmanlıkları tırmandırmak.

Osmangazi Köprüsü’nün “gururu”nu yan cebe, kentsel dönüşümden rant beklentisini öbür cebe, borçları giderek şişen kredi kartını gömlek cebine koyup “Suriyeliler dışarı” diye söylenenler bilmiyorlar ki Erdoğan’a hizmet ediyorlar!

Hele hele Suriyelilere vatandaşlık hamlesinin Erdoğan’ın intiharı olduğunu düşünüp, buradan yürümek gerektiğine inananlar var ki!

Düzen fetişizmiyle bu kadar oluyor.