Divan’da yatıp Akrep’le dolaşmak!

25 Haziran 2013 Salı tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Erdoğan direnmeye devam ediyor hâlâ… Ancak hasar büyük. Her şeyden önce AKP’ci liberaller ağır yara aldı. Başbakan’ın onları düşünecek hâli yok, ayakta kalabilmek için saldırıya, hakarete, tehdite devam ediyor. Yarın değil bugün önemli çünkü. Bugünü kurtarırsa, yarın için yeni bir plan düşünebilir!
Ancak bugünü kurtarmak için yaptığı her hamle yarınını daha da riske sokuyor.
Diktatör bu nedenle kaybetti.
Halk kazandı…
Böyle demiştik. Devam etmeli, halk yeni mevizler için ve nihayetinde kendi geleceğini tamamen ele almak için durmamalı.
Erdoğan kendini kurtarmak için ölesiye mücadele ediyorsa, halk da kendini kurtarmak için aynı kararlılıkla devam etmeli.
Önce set oluşturulmalı. Erdoğan’ın bugünü kurtarmak için gözden çıkardığı kesimlerin yeniden toparlanmaması sağlanmalı. Türkiye solucusu liberalizme karşı bağışıklık sistemini güçlendirmeli. Devamında sekülerizm ve yurtseverliğin Türkiye’de sol düşüncenin belkemiğini oluşturduğunu bilerek ve bu konuda da taviz vermeyerek hareket etmeli.
Kürtlerin eşitlik taleplerinin savunusu, dahası her ulustan emekçinin birliği bu ideolojik titizlikle birlikte ele alınmalı.
Asıl konu ise sınıfsal bakış…
Erdoğan’a karşı öfkenin sermayeye, piyasaya, kapitalizme dönük yaygın bir reddiye anlamına gelmediğini hepimiz biliyoruz. Ama tersi de geçerli değil! Hareketlenen kitlelerde baskın bir “insani kapitalizm” arayışı olmadığı gibi, düzen değişikliğine açık olanlar küçümsenmeyecek bir oranı oluşturuyor.
O halde…
Ortalamacılıkla yetinmeli mi?
Yoksa hareketin odak noktasını (Hükümet İstifa sloganı her şeyi açıklıyor) kaybetmesine izin vermeden, bugünkü iktidarın sınıf karakteri üzerinde durup, emek-sermaye çelişkisini siyasetin merkezine çekmeye mi çalışmalı?
Diğerini yapanlar var. Hareketin düzen dışına taşmasını engellemek için sistematik bir çaba içindeler. Örnek olsun Koç Grubu, Türkiye kapitalizminin en güçlü ailesi, tüm bu olaylarda Divan Oteli üzerinden gündemde kaldı. Bununla kavga edecek, ne olursa olsun, “insani” sonuçları olan bir tavrı sorgulayacak değiliz. Ama… AKP iktidarı boyunca en çok kâr edenler arasında yer alıyorsa Koç Holding, başka şeyler de söylememiz gerek. Ve ille Gezi’den, direnişten söz edeceksek, Koç mührü taşıyanın yalnızca Divan Oteli olmadığını, TOMA ve Akreplerin de aynı aile tarafından üretildiğini hatırlatmak…
Müthiş paralar kazanıyorlar bu işlerden…
Almanya için de aynısı…
Alman devletinin Erdoğan’la hesabı olabilir. Ancak halkımızın Erdoğan’la hesabıyla bu hesabın bir ilgisi yok. Haziran uyanışı, ABD ile Almanya arasındaki rekabetin içine sığmaz. Bu nedenle “Erdoğan’a kızıp Türkiye’yi harcamayın” diye Avrupa Birliği’ne seslenen siyasetçileri uyarmak gerek. Harcamak derken, Türkiye’nin AB’den dışlanmasını kastediyorlar. Oysa Türkiye AB ile ilişkiler yüzünden, üyelik süreci yüzünden, bağımlılık ilişkisi yüzünden harcanıyor!
Erdoğan’ı Erdoğan yapan, cemaat filan değil, ABD, AB ve sermaye sınıfıdır. Halkımız Erdoğan’la hesabını, onu başımıza saranlara hayırhah bakarak, göremez.
Bunları söylemeliyiz, ısrarla… “Şimdi zamanı değil” dersek, büyük yanlış yaparız. Çünkü başkaları konuşuyor, hem de çok!