Diktatörün stratejisi: ‘Yakarım ulan’

Herkese üçer-beşer kredi kartı dağıtan, “taksitli ödeme” uygulamasıyla dünyada kredi kartı çılgınlığında yeni bir sayfa açan hükümetin başı “kredi kartı kullanmayın” diye buyurunca, anlaşıldı…

Ekonomimizin “kamçısı” değil miydi borçlanma? Övünmüyor muydu, büyük ülkenin borcu büyük olur diye? Kredi kartı uygulaması da halkın borçlanması. Bastırılmış ücretler, yüzde 20’lere varan işsizlik, üstüne kredi borcu, kredi kartı ödemeleri… Emekçi kesimlerin sessizliğinin önemli bir nedeni bu. Kredi, borç şantajı…

Yani diktatör hem ekonomideki geçici canlılığı hem de toplumu saran “ya istikrar bozulursa” korkusunu biraz da kredi kartına borçlu.

“Kullanmayın” deyince, gerçekten anlaşıldı.

Ekonomideki kötüleşmeden “faiz lobisi” diye kodladığı geleneksel sermaye gruplarını sorumlu tutacak. Seçim yaklaştığına göre, memleketin elde avuçta kalan son kaynaklarını yandaş sermaye gruplarına ve hatta eşe dosta dağıtacak, bir yandan da “yetim hakkı yedirmem” türü laflar edecek, mazlum halkı arkasına almaya çalışacak.

O sermaye grupları ki, AKP döneminde inanılmaz kârlar yaptılar, herkes “İslami sermaye” derken, sessiz ve derinden büyümekle meşgul oldular. Arada sinirlendiler çünkü yağma pastası devasaydı, kendileri iyi gidiyordu ama yandaş sermayenin götürdüğü çok ama çok fazlaydı.

İktidarın Maliye’yi kendilerini terbiye amacı olarak kullanmasından da şikayetçilerdi. En büyükleri olmasa bile, hatırı sayılır sermaye gruplarının devre dışı bırakıldığı, küme düşürüldüğü gerçekti.

Yine de hükümete çok şey borçlulardı.

Şimdi ise, “zamanı geldi, buraya kadar” demeye hazırlanıyorlar.

AKP döneminde elde ettiklerini koruyacak ama onlara daha fazlasını ve “dokunulmazlıkları”nı geri verecek bir iktidar için kolları sıvıyorlar. AKP’yle ya da AKP’siz…

Diktatör ise onlarla kavgaya, en azından kavga eder gibi yapmaya hazırlanıyor.

Diktatör halkla zaten kavgalı. Gerçek, açık bir kavga.

Diktatör solla da ölümüne kavgalı.

Diktatör cemaatle açık ya da gizli kavga ediyor.

Diktatör ulusalcılarla uzun süredir kavgalı.

Diktatör Suriye ile açıktan, İran ve Rusya ile örtülü bir kavga içinde.

Diktatör ABD ve AB ile kavga edemiyor ama onlardan yana bir süredir dertli.

Diktatörün kavga etmediği, bir tek, kavgayı Meclis kürsüsüne sıkıştırdığı MHP.

Bir de Kürt siyaseti var… Barış sürecinden çok büyük bir kavga hatta çatışmanın çıkması da mümkün, nereye gideceği belli olmayan bir ittifakın da...

Diktatör bu kadar çok kavgayı kazanabilir mi?

Kazanamaz! Zaten diktatör kaybetti, bunu bir süredir söylüyoruz.

Peki diktatör kavgalarının bir bölümünü erteleyip, dostluklarını tazeleyemez mi? Örneğin ABD’nin yeniden tam güvenini kazanamaz mı? Cemaatle bir süreliğine daha uyum içinde çalışamaz mı? Kürt sorununda çözüm yolu onu rahatlatmaz mı?

Zor! Listeye bir bakarsanız, diktatörün sallanan koltuğuna çakılacak her çivinin başka bir tahtayı yerinden çıkaracağını görürsünüz. Artık çok geç. Kendisine savaş açan diktatöre halk nihayet yanıt vermeye karar verince diktatörün dostları geminin hızla su aldığını gördü. Dengeler bir anda değişiverdi.

Diktatör de farkında bunun...

Bir stratejisi yok demişim geçen hafta, şimdi düzeltiyorum. Meğer, diktatör “ben bu kavgadan kaçmam, en zayıf halimle bile topunuza hasar veririm, yakarım ortalığı” diyor, ürküterek uzlaşma zemini arıyormuş. Stratejisi buymuş.

Tutar mı?

Sol ve halkı bundan böyle korkutamaz. Bunu geçelim.

Diğerlerine gelince… Kimsenin bundan böyle diktatörün afrasını tafrasını çekeceğini sanmam. Deli gömleğini hazırlayanlar bile vardır muhakkak.

İşte bu nedenle “hükümet istifa”… Halkın gücüyle, halkın iradesiyle…

Bilelim ki, diktatörü kim götürürse, onun bu coğrafyanın geleceğinde sözü daha fazla geçecek.