Çürüme, 
cehalet, diktatör…

Söylenenler doğrudur, diktatöre oy verenlerin küçümsenmeyecek bölümü bilerek, isteyerek hırsızlığı, zorbalığı, yalancılığı onaylamıştır.

Halka kızılmaz, kapitalizme kızılır.

Ama halk dalkavukluğuna, hele bu dönemde, asla ve asla prim verilmemeli. Zaten, tarihte de örnekleri var, ama özellikle Haziran’dan sonra biz halk kavramını başka bir varlık için kullanıyoruz. Halk, kabullenmeyen, boyun eğmeyendir.

Ne ki, ortada kötücül olana tutunmuş bir toplam var. Yüzdeleri tam olarak bilmiyoruz, ne kadarı sanal ne kadarı gerçek, ama var.

Kuşkusuz, onlar için de bir kırılma noktası geliyor. Eninde sonunda bir yıkımla tanışacaklar. 1945 Mayısı’nda Hitlerci yığınların, kadın-erkek, genç-yaşlı-çocuk, yaşadığı travmayı hatırlayın. Bir bölümü tutunacak, diğer bölümü…

Ne yazık ki kötücül bir ilişki kuracaktır hayatla başka bir kanaldan.

Ne deniyordu? Din, istikrar arayışı… Çok sevildi bütün bu kavramlar ama artık daha ötesi gerekiyor. Kapitalizmi hafife almamalı…

Kapitalizmin çürütücü etkisinden hep söz eder olduk. Haziran büyük bir olay ama asla bu çürümeyi unutturmamalı. Ve açık konuşmalı… Bugün dinsellik, çürüme kategorisine sokabileceğimiz bir dizi olguyu sarıp sarmalayan, saklayan, gün yüzüne çıkmasını engelleyen, bunu yapabildiği oranda insanları koruma altına alan bir örtüden başka bir şey değildir.

İnançlı ve çürümeye uzak duran çok sayıda insan olması bu gerçeği değiştirmez. Kapitalizm, sonuçta bütün toplumsal dokuyu kirletir, bunun etkisi herkese eşit dağılmaz. Dinselleşme kirlenmeyi yok etmemiş, onu izlemeye yaramıştır ve bu ölçüde de çürümeyi derinleştirmiştir.

İşte diktatörün liderlik vasfı tam da bu noktada devreye giriyor. Onun becerisi, bu gizli “enerji”yi harekete geçirebilmesidir.

Bugün diktatörün peşine takılan kesimleri “yıkım” dışında kazanmak imkansızdır. Kasetler, tapeler ancak belli bir yüzdeyi kopardı. Emin olun, ikna olanlar “yüksek ahlak”tan çok diktatörün iktidarındaki aşınma ile ilgilendiler.

Diktatörün peşinden gidenler, hangi sınıfsal aidiyete sahip olurlarsa olsunlar, bugünkü koşullarda umutsuz vakadırlar. Diğer tarafa bakmak, orada ısrar etmek gerekiyor. Kuşkusuz steril bir ortam yok. Kapitalizm dediğim gibi her yere kir saçıyor. Yine de başlangıç noktası her durumda, “dışarıda kalan”larda…

Peki cehalet bir açıklama olamaz mı haksızın peşinden gidenlere dair?

Kısmen. Ancak bir süre, cehalete de benzer bir acımasızlıkla yaklaşmak, onun da aslında bir koruma kalkanına, kötücüllüğü rasyonalize etme aracına dönüştüğünü bilmek gerekir.

Bugün Türkiye’nin emekçi toplamı, cahillikten değil örgütsüzlükten mustarip. Odaklanılması gerekense, artık neredeyse bütün işkollarına dağılmış eğitilmiş, kentli işgücüdür. En azından bir süre…