Çözülemez

Kemal Okuyan'ın “Çözülemez” başlıklı yazısı 10 Nisan 2013 Çarşamba tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Türkiye bir daha AKP öncesine dönemez. İster 1960’lar ruhu aransın, ister 1920’ler… Bu mümkün değil. Bugün biriken çelişkileri geçmişin ideolojik ve siyasal referanslarıyla çözmek olanaksız.

Kürt sorununda da geriye dönülemez. “Biz Türk ulusu derken, etnik hiçbir imada bulunmuyorduk” demek kolay. Türkiye Cumhuriyeti’nin bir yaşanmışlığı var ve orada “Kürt”e yer yok. Bunda ısrar bir politika değildir ve iddia edildiğinin tersine, Kürtlerin ayrılmasını tetiklemekten başka bir sonuç yaratmaz. Özeti, “Cumhuriyet aslında çok kapsayıcıydı” demenin bugün bir karşılığı bulunmuyor.

Defalarca yazdım, tekrar ediyorum, Türkiye Cumhuriyeti’nin Kürt sorununu kangrenleştirmesinde milliyetçilikten daha fazla kapitalist düzene içkin kısıtların payı var. Her uluslaşma sürecinde, gelişkin sınıfsal ve kültürel dinamiklerin diğerlerini yanına çektiği, bu anlamda hem karşılıklı etkileşim hem de törpülenmenin aynı anda yaşandığı gözlenmiştir. Türkiye’deyse uluslaşma süreci, Kürtleri kapsamayı bırakın, Kürtlerle etkileşime filan da girmedi, onu yok saydı! Çünkü organik bir ittifak geliştirebileceği bir Kürt burjuvazisi ve kentli bir orta sınıf mevcut değildi. Türkiye’nin yönetici sınıfı, Kürt aşiret reislerini dışsal anlaşmalar yaparak, yapamadığında onları şiddetle kırarak yanında tutarken, yoksul Kürt kitlelerini bu reisilere ırkçılıktan filan değil, halka uzaklıktan, halk korkusundan terk etti.

Bugün Kürt sorununun düzen içi kanallarda çözülebileceğine ilişkin iyimserlik bu nedenle solcu aklına yakışmıyor.

Çözülemez.

İnkarda ısrar, kanlı bir kopuş anlamına gelir.

Bölgesel özerklik, kaynakların paylaşımında halkları karşı karşıya getirir, dağılmayı hızlandırır.

Eğer kapitalizm hükmetmeye devam edecekse, en rasyonel gibi gözüken “ayrı Kürt devleti”, bütün bölgeyi saran uzun ve kanlı savaşlar demektir.
Bir sürü ara varyanttan söz ediliyor, boş verin!

Türkiye sermaye diktasıyla her geçen gün daha da batıyor Kürt sorununda da…

“Sizin çözümünüz ne?” sorusuna yanıt şudur: Derhal enerji yaratmak…

İktidarın, hadi daha açık konuşalım, devlet aygıtının bütün topluma yayıldığı, onu kapsadığı, sermaye tahakkümünün ortadan kaldırıldığı, merkezi planlamanın hayata geçtiği bir ülkede dil ve kimlik sorunu çok ama çok kolay çözülür. Bu aynı zamanda yeni bir uluslaşma sürecidir ve asla hayal değildir.

Ama bugün ne oluyor, en temel haklar bile sermayenin toplumu tamamen teslim alması için geliştirilen gerici modellerin içine yerleştiriliyor.

Bu modellere tamamen karşıyım ama Kürt halkının eşitlik taleplerinden yanayım. Ne olacak?

Hangisinden vazgeçeceğiz?

Piyasaya, gericiliğe, emperyalizme “uyumlu bir çözüm”ü içimize mi sindireceğiz?

Yoksa “buradan çözüm çıkmaz çünkü…” mü diyeceğiz?

Türkiye sosyalist seçeneği daha fazla dışlayamaz. Türkiye solcusu sosyalist seçeneği daha fazla erteleyemez.

Enerji yaratılmalı demiştik artık solun enerjisi burjuva cumhuriyetin ötesi için birikmeli. Kürt sorununda da… Yoksa tartışacak bir şey yok.

Bundan sonrasını Kürt siyasetinin “zorunlu” uyum arayışlarına soldan “mazeret” üretmekle geçirmek isteyenlerin, “işin aslı şöyle, siz bilmiyorsunuz”la zaman öldüreceklerin kimseye enerji ve umut vermesi mümkün değil.

Kürt taleplerinin yarattığı milliyetçi tepkilerle özgür ve aydınlık bir Türkiye’nin kurulacağını sananların hayalinde nasıl bir ülkenin olduğunu düşünmek bile istemiyorum.