Çöksün Kurtulalım!

The Independent'da yer alan Türkiye yorumu doğal olarak ilgi çekti. Türkiye Cumhuriyeti'nin "çökmekte" olduğunu iddia eden Daniel Howden imzalı makale bütün gücünü başlığından alıyor. Howden çökmekte olan cumhuriyetin "dünyanın en önemli siyasal projesi" olduğunu ileri sürdükten sonra bir şey söylemiyor. AKP kapatılırsa sistem dağılırmış, yüzde 99'u müslüman bir ülkede islamcı hükümet muazzam siyasal, toplumsal ve ekonomik başarılara imza atmış, kapatmayla birlikte Türkiye'yi AB'ye almak istemeyen güçler bayram edecekmiş...

Analiz diye bunları yazıyorlar, sonra günlerce tartışılıyor, siyasal aktörlerimiz bu saçmalıklar üzerinden politikalarına çeki düzen veriyorlar. En küçük bir zeka pırıltısı taşımayan sığ değerlendirmeler nasıl oluyor da bu kadar etkili oluyor?

Etkili oluyor, çünkü onlar "independent", biz "dependent", yani bağımlı! İngiltere'nin etkili gazetelerinden birinde "dünyanın en önemli siyasal projesi çöküşün eşiğinde" diye bir yazıya yer veriliyorsa, "çöküş" önemsenmelidir. Birileri ya çöküşü istiyor, ya çöküşü haber veriyor, ya çöküşle korkutuyordur.

Howden'in yazısında bu sonuncusu var. AKP kapatılırsa çöküşe gidersiniz... Yani bildik tez.

Peki "dünyanın en önemli siyasal projesi" nereden çıktı? Fazla iddialı değil mi?

Kuruluş itibariyle, Türkiye Cumhuriyeti İngilizlerin projelerine pek denk düşmüyordu. Akıllı adamlardır, Anadolu'da başka bir zorlamanın tutmayacağını görüp kemalistleri hoş tutmaya karar vererek önceleri hiç hesap etmedikleri genç cumhuriyeti yeniden emperyalizme bağlayan ilişkileri çabucak geliştiriverdiler.

Proje kendilerinin değildi, uyarladılar.

Dünyanın en önemli siyasal projesi ise çok açık ki bugünkü hükümette cisimleşmektedir! Çöküşünden kaygı duyulan budur. AKP kapatılırsa, onca çaba boşa gider denmektedir.

AKP'ye dönük her tür muhalefeti sindirmek için yürütülen kampanyaların bir parçasıdır. Hep yazıldı ve şimdi artık bir medya ayinine dönüştü: Türkiye'nin çıkarlarını gözeterek karar verin, kapatmayın da ne yaparsanız yapın! 6'ya 5 kapatma verirseniz pek güzel olur diyenler de var. Hem AKP'ye uyarı yapılmış, hem Anayasa Mahkemesi'nin itibarı korunmuş, hem AKP kapatılmadan yoluna devam etmesi sağlanmış olurmuş. Hem de...

Çöküşten kaçınılırmış...

6'ya 5 formülünün benimsenmesi Anayasa Mahkmesi'nin yapısına ve tarzına pek uygundur, kimseyi şaşırtmamalıdır.

Biz dönelim projeye... Dünyanın en önemli siyasal projesine...

Bu nitelemede haksız sayılmazlar. Çünkü proje, alan boşaltmak üzerine kuruludur. AKP, çeşitli nedenlerle uluslararası sermayenin siyasal ve ekonomik hareketleri açısından "çağdışı" hale gelen Türkiye Cumhuriyeti'ni dönüştürerek (dileyen çökerterek diyebilir) emperyalizme yeni bir alan açan projeyi fazlasıyla sahiplenmiştir. Bu projeyle birlikte Türkiye Cumhuriyeti ya da adına ne denecekse o, "çağdışı" unsurlardan arındırılarak sermayenin hareketlerini bütünüyle özgürleştiren bir siyasi birim haline gelmektedir.

"Kapatmayın, bu proje çökmesin" diyorlar. Aslında biliyorlar ki, AKP'nin kapatılması bu projeyi çökertmez ama dedik ya, hareketlerine en küçük bir kısıtlama istemiyorlar.

Bastırıyorlar, çünkü onlar independent biz dependent!

Dün işçi sınıfının sesi olduğunu iddia eden bir yayında "biz hep bağımlıydık, değişen bir şey yok" diye ortalığı sakinleştirmeye çalışan ilginç bir yazı çıktı. Yazara göre TKP hiçbir zaman bağımsız, hiçbir zaman laik olmayan, sosyal devletle uzaktan yakından ilişkisiz Türkiye Cumhuriyeti için boşuna tasalanıyor. Ve belki de boşuna değildir imasında bulunuyor: "Ergenekoncu demeye dilim varmıyor ama..." diye bitiriyor. İşçi Partisi de böyle başlamışmış...

Eh, ben de sondan başlayayım... İşçi Partisi de, yıllar önce, Sovyetler Birliği'ne emperyalist diyerek başlamıştı, yazarımızın hareketi de... Tarihsel ortaklık, bazen saplantıya dönüşür, TKP'yi Perinçek'e benzemekle korkutmanın anlamı yoktur, gülünür geçilir.

Ancak, cumhuriyetin kazanımlarına sahip çıkma fikrini Türkiye'nin hiçbir zaman bağımsız ve laik olmadığı teziyle reddetmek, "sosyal devlet hiç gündeme gelmedi ki" türünden argümanlar ileri sürmek aynı zamanda bir siyasi partinin yöneticiliği yapan birisi için kabul edilemeyecek bir sığlık değil mi?

Doğrudur, Türkiye hiçbir zaman gerçek anlamda bağımsız olmamıştır ama bu, bağımlılığın gün geçtikçe pekiştirilmesinden rahatsızlık duymamıza engel olmuyor herhalde... Bu kafayla 1952'de NATO'ya girilmesini de önemsemezsiniz, AB tarafından yağmalanmayı da... Nasılsa bağımlıyız!

Nasılsa laiklik bir demagojiden ibaret, yol verin dincilere, hiç değilse özgürlük alanı genişlesin!

Sahi, TC hiçbir zaman sosyal devlet olmamışken, neden sosyal güvenliğin tasfiyesine karşı çıktınız ki? Altı üstü sermaye için birikim mekanizması... Koy verin gitsin! İşçi sınıfının daha önemli meseleleri, kendi gündemleri var...

Bırakın çöksün... Yeter ki, "dünyanın en önemli projesi" çökmesin. Bir tek parlamento kalsın, kalsın ki geçen seferki "kaza"ya uğramadan ve bu kez tünel yerine çatıdan meclise girilsin. Nasılsa Osmanlı'da da vardı, kimse cumhuriyetçilikle suçlayamaz, iyi sıhhatte olsunlara benzetemez.

Dilimin ucuna da geldi ama soramıyorum, yoksa siz...