Çanakkale... Ortak Vatan...

DTP Muş milletvekili Sırrı Sakık'ın "Cumhuriyet'i yönetenler Çanakkale'de toprağa gömülenlere ihanet etti" dediği konuşma, her şey bir yana, "ortak yaşam" ve "ortak değerler" adına olumlanmalı. Üstelik, konuşma birçok açıdan gerçek bir temele dayanıyor. Çanakkale'de "ortak" bir mücadele verildiği doğru, Cumhuriyet'in kurulması ile birlikte Kürtlerin inkar edilmeye, yok sayılmaya çalışıldığı da...

Bunların nedenleri vardır, soğukkanlılıkla tartışılmalı ve yalnızca milliyetçiliğe, ırkçılığa bağlanmamalıdır. Yanlış sonuç çıkarılır.

Ancak ne olursa olsun, gerçek ortadadır. Kürtler "ortak vatan"da dışlanmışlardır.

Türklerin ve Kürtlerin birlikteliklerinin tesisi için alabildiğine örselenen ortaklık duygusunun yeniden gelişmesi elbette ortak tarihsel referansların ortaya çıkarılabilmesine de bağlı. Tek yol değil, yetmez ama iki halkın geriye dönüp baktıklarında boşluktan başka şeyler de görmelerinde yarar var.

Referans noktalarından birinin Çanakkale Savaşı olacağının sinyalleri zaten alınıyordu. Son dönemde değişik kentlerden birçok Kürt yakınlarının, akrabalarının mezarlarını bulmak için girişimlerde bulunuyordu. "Biz de buralarda kan döktük, öldük", bir bağlanma hamlesidir.

Burjuva medyasının Sakık'ın sözlerini "Şok: 'Mustafa Kemal Çanakkale'de ölenlere ihanet etti'" diye vermesi, "çözüm"cü hükümet ve ona yedeklenen muhalefetin Kürtlere eşit ortak değil üvey evlatlığı layık gördüğünün kanıtıdır.

Sakık konuşmasında başka şeyler de söylüyor. Tıpkı diğer DTP yöneticileri gibi "biz hiçbir zaman ayrı devlet, ayrı bayrak talebinde bulunmadık" diyor. Bu ısrarlı açıklamalar önemsenmeli. Üzülenler var, burjuva basını "dün ne diyorlardı"yı hatırlatarak "samimiyetsizlik" vurgusu yapıyor. Üzülenler var, solda Kürtlerden gelen her "ortak vatan" açıklamasına "teslim oluyorlar" tepkisi verenlere rastlanıyor.

Ayrılık değil de birlik ve ortaklık istenmesinden nasıl üzüntü duyulur!

Samimiyet testi açısından kriterler ve de "teslimiyet" başka yerde aranmalı.

Bugün, nasıl bir Türkiye? Emperyalizmin biçimlendirdiği, gevşetilmiş, gericileştirilmiş, demokratikleşme adına eyaletlere bölünmüş ve Osmanlılaştırılmış bir Türkiye mi? Yoksa "ortak vatan"ı tek hak eden ve tek ayağa kaldırabilecek olan emekçilerin Türkiyesi mi?

Cumhuriyet bir tek Kürtleri dışlamadı... Cumhuriyet halkı, emekçileri de dışladı burjuva karakterine uygun olarak. Bu kez cumhuriyet fikrini eşitlikçi bir düzende, aydınlık ve özgür bir Türkiye için yaşatacak mıyız, yaşatmayacak mıyız?

Bizim sorularımız elbette bu olmalı.

Çünkü tarihsel referanslar önemli ama bugün bizi ortaklığa taşıyacak referanslar daha önemli. Anti-emperyalizm, eşitlik ve adalet arayışı, aydınlanmacılık!

Çanakkale'de ortaklık var ama bunlar yok.

Çanakkale savaşının Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet ile bağı zayıftır. Ne ilginç ki, bu bağı güçlendirmeye dönük "resmi tarih" müdahalelerini bir dönem çok eleştiren Kürt siyaseti aynı noktaya yaslanmaya karar vermiş durumda.

Çanakkale Savaşı'nın Anadolu coğrafyasında emperyalizme karşı direnme kültürüne katkı koyduğu doğrudur. Bununla birlikte kısa notlar halinde düştüğüm bazı gerçekler de hatırlanmalıdır:

Çanakkale Savaşı, Osmanlı İmparatorluğu'nun iki emperyalist kamptan birinin yanında savaşa katıldığı Birinci Dünya Savaşı'nın önemli çarpışmalarından biridir. İngiliz ve Fransızların Çanakkale'ye yönelmesinde belirleyici etken Osmanlı'nın parçalanmasından çok, sıkışan Rusya'ya yardım edebilecek yolu açmaktır. Bu anlamda Çanakkale'de "vatan"a dönük ayrıntılandırılmış bir emperyalist proje yoktur, buna karşı sistematik bir anti-emperyalist tavır alış da...

Sonuçları büyük olmuştur ama Çanakkale'yi Kurtuluş Savaşı'nın öncülü gibi göstermek hiç gerçekçi değildir. Şöyledir, böyledir ama Cumhuriyet'i, buradaki ileri doğru hamleyi küçümsemek, önemsizleştirmek yanlışa götürür, zarar verir.

Kürtlerin Cumhuriyet döneminden "ortak referans" bulmakta zorluk çekmeleri, daha öncelere gitmelerini ille de gerektirmez. Biz "erken" uyardık ama Yeni Osmanlıcılık asıl "yeni" başlıyor. Kürt meselesi de Yeni Osmanlı sürecinde yerini alıyor. Bu nedenle giderek artan dozda "islami" jargonla konuşulması, ortaklığı daha gerilerde arama girişimleri, bütün bunlar Kürt siyasetinin "samimi" olup olmamasından daha önemli konulardır. Çünkü bütün bunlardan ileriye dönük pozitif bir enerji de çıkar, Yeni Osmanlıcılığa, yani Amerika'nın gerici bir operasyonuna "ortaklık" adına eklemlenme de...

Bir de elbette "kuyrukçularımız" var. Kürt sorununda devrimci ve aydın tavır her durumda "destek", her durumda "yan yana gelmek" derler. Onları da Çanakkale edebiyatı yaparken görecek miyiz acaba... Sadece merak...