Beşer, Hugo, Aleksandr ve Fatih Altaylı

Kemal Okuyan'ın “Beşer, Hugo, Aleksandr ve Fatih Alaylı” başlıklı köşe yazısı 9 Aralık 2012 Pazar tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Fatih Altaylı dün Esad’ı yazmış. Daha doğrusu Esad’ın iltica hazırlığı içinde olduğunu… Suriye Devlet Başkanı’nın Venezuela ve Belarus’a özel temsilciler yolladığını, Hugo Chavez ve Aleksandr Lukaşenko’ya “beni kabul eder misiniz” diye mektup yazdığını ileri sürmüş. İleri sürmemiş de aktarmış. Kimden? “Ortadoğu’yu, Ortadoğu’da olan biteni avucunun içi gibi bilen” birinden. İsmi yok bu uzmanın ama yetileri bu kadarla kalmıyor. Altaylı okurla paylaştığı ayrıntılı senaryoyu yazan kişiyi, “Ortadoğu ve İslam coğrafyasında olan biteni değil, olacağı ve biteceği çok önceden kestirme yetisine sahip bir dost” olarak takdim etme gereksinimi duyuyor.

Çünkü Fatih Altaylı, (pardon dostu) gerçekten çok ayrıntıya giriyor.

Oysa Ortadoğu’da olayların nasıl gelişeceğini kimse bilmiyor! Altaylı sanki Ortadoğu’nun bir kozmik odası varmış da, o odanın içinde yaşayan bir kişiyle dostluk kurmuş gibi yazıyor. Ve, günahını almayayım ama, bence kendi yazıyor…
Gelelim iltica meselesine…

Gelelim iltica meselesine…

Esad ve ailesinin bir başka ülkeye gitmesi, gitmek zorunda kalması mümkün elbette. Buna şaşırmam. Ancak gelişmelerin yalnızca bu olasılığa işaret ettiğini kimse söyleyemez, kozmik odada konuşlanan “dost” bile!

İltica iddiası, Altaylı’nın yazısından birkaç gün önce yeniden sıklıkla dile getirilir oldu. Her şeyi önceden bilen dost unutmuş, seçenekler arasında Küba’nın da adı geçiyor. Bütün bunlara karşın Beşer Esad’ın “Suriye’de kalacak ve burada öleceğim” sözü de orta yerde durmaya devam ediyor. Bu sözün arkasında durup durmayacağını bilemem, kimsenin “kesin” konuşamayacağını bilirim yalnızca.

Gerçekten de, Ortadoğu’yu bir noktadan sonra bilemezsiniz. Örneğin ABD’nin ne yapmak istediğine odaklanarak bir kestirimde bulunmaya çalışırsanız da aldanabilirsiniz. Çünkü uluslararası alanın hegemonik gücü ABD bile, Altaylı’nın dostu gibi “bilmiyor”, değişik olasılıklarda devreye sokulacak planlar hazırlıyor. Öyle her şeye muktedir bir güç değil. Kimse değil.

Bu anlamda Esad’ın bir yerlere kaçacağı, bu kadar dillendiriliyorsa, daha fazla kuşkulanılması gereken bir iddia olarak görülmeli. Nihayetinde bu bir psikolojik savaş. Suriye’de silahlı muhalefetin bir türlü çözemediği geniş bir nüfus kesimine “bakın sahip çıktığınız adam, yakında sizi bırakıp sırra kadem basacak” diyorlar. Başka şeyler de iddia etmediler mi? Saçma sapan hamilelik öyküleri, e-posta yazışmaları, alışveriş listeleri… Bilinen taktikler. İnsanı Esad’çı olmaya zorlayacak kadar da iğrençti bunlar!

Esad’ın iltica hazırlıkları son aşamadaysa, bunca tantanaya, silah sevkiyatına, Patriot’a, terörist çete reisleriyle otel toplantılarına, NATO tehditlerine ne gerek var. Bırakın Esad soğukkanlı bir biçimde bavulunu toplasın!

Dediğim gibi toplayabilir. Bir başka ülkeye gitmeye kalkabilir, hatta giderken ABD ajanlarınca kaçırılabilir. Bunlar Suriye’de olup bitenleri anlatmıyor ki!

Altaylı “Suriye sorunu çözülüyor” demiş. Pardon, Altaylı’nın her şeyi bilen dostu. Esad iltica edince Suriye sorunu çözülecek öyle mi! Fatih Altaylı “ben demiştim” demeye hazırlanıyor olabilir ama eğer uluslararası gericiliğin Suriye operasyonu Esad’ı düşürmeyi becerirse, bunun için yanıp tutuşanlara da “biz hatırlatırız” hiçbir şeyin çözülmediğini! Birkaç gün içinde…

Bir de, Altaylı’nın her şeyi bilen dostu, küçük bir pürüzden söz etmiş. Esad’la birlikte 300-400 kişilik akraba, aşiret üyesi, üst düzey bürokratı kabul etmek için Belarus ve Venezuela, Esad ailesinin bütün parasını istiyormuş!

Sayın Altaylı, dostlarını iyi seçmeli! Esad ailesinin zenginliğine dair uçuk hikayelerin doğru olduğunu varsaysa bile, Suriye’den böyle bir transferin mümkün olmadığını tahmin etmeli. Bu da mümkün olsa bile, zaten hedef tahtasına yerleştirilen Karakas ve Minsk’teki hükümetlerin “para” değil de “bela” anlamına gelecek böyle bir işlemi göze alacak kadar ahmak olmadıklarını bilmeli.

Esad’ın gideceği söylenen ülkelerden Venezuela’da 600 bin civarı Suriye kökenlinin yaşadığını, bunların önemli bölümünün Hıristiyan olduğunu ve sözüm ona “özgür Suriye” için savaşan gruplara hiç sıcak bakmadığını da…

Bence Altaylı kendine yeni dostlar bulmalı. Ya da en iyisi, senaryo yazarken sakin olmalı.