Bayram ve bayrak

Kemal Okuyan'ın “Bayram ve bayrak” başlıklı yazısı 25 Mart 2013 Pazartesi tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

“AKP’den nefret eden bir Türk milliyetçisi olarak ülküm önce Başbuğ Kemal Atatürk’ün Misak-ı Millisi daha sonra Başbuğ Timur ve Başbuğ Cengiz Han’ın kurduğu Türk-Turan birliğidir. Bu AKP’nin haritası değil, Misak-ı Milli sınırlarıdır. Kerkük, Musul, Suriye ve Batı Trakya Türklerinden hariç Ermeni İşgali altındaki Karabağ, Batum ve 35 Milyon Türk’ün yaşadığı Kuzey İran toprakları da bu haritaya dahil edilmelidir.”

Bu, Milliyet’te ve başka yayın organlarında yer alan “büyük Türkiye” haritasına ilişkin soL’a gelen bir “milliyetçi” okur yorumu. Suriye ve Irak’tan alınanlar yetmez, Batıda Yunanistan’dan alınanlar yetmez, Batum da yetmez diyor anlayacağınız!

Geçtiğimiz hafta, Türk milliyetçiliğinden gelecek tepkileri “büyüyen Türkiye” ile yatıştıracaklar diye yazmıştım, her şey kuralına göre işliyor işte! “Büyüyen Türkiye”, kuşkusuz tepki yatıştırmak için icat edilmedi. Sonuçta, Yeni Osmanlı dediğimiz tam da buydu. ABD’nin bölge planlarıyla AKP zihniyetinin buluşması. Büyürken yok olan Türkiye!

Türk milliyetçiliği piyasacıdır, Amerikancıdır ve büyük oranda İslamcıdır. Dolayısıyla, bu projeyle zaten bir derdi olamaz. Milliyetçilikle doldurulmuş sokaktaki vatandaş ise şişirilmiş düşmanlıklardan, sembollerden başka bir şey görmediği için sanıldığından daha kolay ikna olabilir. (Elbette bir yere kadar… Bu sürecin daha köklü ve düşmanlık üreten milliyetçilikler yaratacağını unutmayalım, bir kenara not edelim.)

“Bayrak” bu açıdan çok işlevlidir. Yıllarca her tür rezalet, örneğin İsrail dostluğu, örneğin Amerikan uşaklığı, örneğin Kürt inkarcılığı, örneğin sol düşmanlığı bayrağın arkasına sığınarak gerçekleştirilmedi mi?

İşin gerçeği,1960’larda devrimci gençlik de, ayağa kalkan işçiler de ay yıldızlı bayrağa sahip çıkıyordu. 1970’lerde de bu kültür büyük ölçüde devam etti. Doğal ve sağlıklı olan buydu. Ne var ki, 1980 darbesi, Türkiye solcusunu memleketinden soğutmak için öyle sistematik bir operasyon yürüttü ki, sol dayanamadı, toğrağına küstü. Üstüne Kürt sorunu geldi. Sol tuzağa düşüverdi.

Liberal ahmaklık, sola “Türk bayrağı” fobisi aşılarken, milliyetçi sol, fetişin bir parçası olmayı tercih etti doğal olarak.

Şimdi ne oldu?

Hükümet, büyük medya, bu fetişten ve fobiden mükemmel bir biçimde yararlandı. “Her şey güzeldi, ama ya bayrak?” Diyarbakır Newrozu’ndan sonra bu soruyu öne çıkardılar.

Yanıt geldi, “gelecek yıl, o da olur…” Zaten olur da… BDP kongrelerinde bir süredir bu sorun aşılmış durumda.

Böylece Türkiye solunun milliyetçi ve liberal kanatları bir anda açığa düşüverdi.

Bayrakla bu kadar oynanırsa, sonuç budur.

Peki, projenin İsrail ayağı, sınıfsal özü, Suriye ve Irak’a dönük boyutları, ideolojik cephesi?..

“Lafı mı olur, aslolan bayrak!” Böyle deniyor…

Hepimiz kucaklaştık, “öteki” ile “öteki” buluştu, kardeşliğin temeli atıldı!

Ne demişti, Sırrı Süreyya Önder geçtiğimiz aylarda: “Kardeşlik lafından tiksiniyorum”.

Bunaltısı geçmişe benziyor. Benimkisiyse şu sıralar çok arttı.

Bu vıcık vıcık kardeşlik edebiyatından, üç günde dolaşıma sokulan yeni haritalardan, akil ve sakil şahsiyetlerden, kafasındaki soruları yanıtlamaya cesareti olmadığından yaratılan “bayram” havasına sığınan aydıncıklardan… Kusasım var.