‘Başkanım, sizi istemiyorum’

Kemal Okuyan'ın “'Başkanım, sizi istemiyorum'” başlıklı yazısı 18 Mart 2013 Pazartesi tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Başkanlık sistemi, bozuk Türkiye’yi daha da bozar.

Türkiye’de demokratik kitle hareketi geleneği yok. Türkiye’de siyasete, örgütlü siyasete ilgi yok. Türkiye’de kolektif karar alma alışkanlığı yok. Türkiye’de tartışma, eleştirme, dinleme kültürü yok. Türkiye’de ekip ruhu yok, ilke yok, program yok.

Başka yerlerde var demiyorum, Türkiye’de hiç olmadığını söylüyorum!

Türkiye’de ne var?

Türkiye’de bir sürü “başkan” var. Türkiye’de “başkan” olmayı bekleyen ve çok isteyen bir sürüden de fazla insan var. Türkiye’de “başkan” olmayı bekleyenleri arkadan ittirip başkanın bişeysi olmak isteyenler var. Türkiye’de siyasal ve de kamusal alanda birbirine “başkanım” diye hitap eden milyonlar var. Türkiye’de “başkan ne derse, o olur”u ilk ve son siyaset kuralına dönüştürmüş “teşkilatçı”lar var. Türkiye’de her sözünde keramet arana arana kendine ilişkin değerlendirme yapamayacak kadar kendine aşık hale gelen “başkan”lar var. Türkiye’de “biz şişirdik, sonucuna katlanacağız” denilen başkanlar var. Türkiye’de güç odaklarının “biz şişirdik, biz patlarız” diyerek maymun ettiği “başkan”lar da var.

Bu yokların, varların ortasına bir de “mega başkan” koyacaklar anlayacağınız tüy dikecekler.

Bakın şu ana kadar, sermaye sınıfından, emperyalizmden, gericilikten filan söz etmedim. Birçok ülkede burjuva akademisyenlerin tercih ettiği yoldan gittim, “siyaset kültürümüz”e ilişkin herkesin bildiği gerçekleri sıraladım.

Herkesin bildiği, illa önemsiz olacak diye bir şey yok. “Başkan” tutkusu zirvelerde gezinen bir toplumda siyasetin ekseni partilerden “başkan”a kaydırılırsa, buradan hayırlı bir şey çıkmaz, rezalet çıkar!

Doğal olarak bugün yürütmenin gücü artacak, parlamento işlevsizleşecek gibi başlıklar öne çıkıyor. Bir itirazım yok. Ancak başkanlık sisteminin toplumu çürütücü, siyaset alanını hepten tasfiye edici yanı ihmal edilmemeli.

Toplumu çürütecek, çünkü halk “ben, ben” diyen birtakım adamların (“ben, ben” diyen birtakım kadınların da ortaya çıkma olasılığını kadınların eşitliğe yürüyüşü olarak selamlayacak değilim elbette) peşine takılacak kurtuluşu kendinde, kendi mücadelesinde değil, “ben, ben” diyen adamlardan birinde görecek. Sol bile “bize de ‘ben, ben’ diyen biri lazım” demeye başlayacak. Siyaset alanı hepten tasfiye edilecek çünkü partiler, programlar, ilkeler tamamen bir kenara konacak, “başkan” adaylar atıp tutacak, ahali izleyecek.

Türkiye’de “demokratik başkanlık” olmaz. Tersine Türkiye’de demokrasi “başkan” tutkusunu öldürerek gelişir. Biliyorum, “sağlam bir başkan adayı da sol çıkarsa, neden olmasın” diye düşünenler var. Çıkarmak gerekirse çıkarılır. Ama şimdi bu tembel işi fantazilerden kurtulup “başkanlık sistemi”ne karşı koyma zamanıdır.

Unutmayın partiler daha zor satın alınır, toplu ihanet az görülür. Kişiler ise sermayenin, uluslararası merkezlerin denetim ve müdahalesine ve de darbesine daha açıktır.

Şişirilir ve patlatılırlar.

“Başkan”ların şişirilmesini ve patlatılmasını merak, heyecan ve coşkuyla izleyen bir halk ise asla onurlu bir halk olamaz.