Ayakkabının markası

IMF Başkanı’na ayakkabı fırlatılmasına deli oldular. İlk tepkiler her zaman önemlidir, çok fazla hesap yapmadan, birbirlerine danışmadan, “tamamen” olmasa da duygusal konuşmak zorundadırlar.

Ve böyle durumlarda çoğunlukla çaresizdirler. Beceriksizce hareket edip saçmalarlar.

Yine öyle oldu, ne diyeceklerini bilemediler. Pişkinlik bir çıkış yoluydu, “şikayetçi olmayan” IMF reisinden de cesaret alıp, “bir şey yok”a yattılar. Bu eylemi gerçekleştiren ÖDP’li genç de mutlaka biliyordur “çok şey” olmadığını, henüz geniş halk yığınlarında IMF’cilerden, benzerlerinden hesap sorma isteğinin uyanmadığını... Ama zaten biraz da bunun için fırlatılmamış mıdır o ayakkabı?

Bu ve benzer eylemlerin halkın vicdanında kıpırtılar yaratacağını bildiklerinden ilk şaşkınlığı atlattıktan sonra hemen karşı saldırıya geçtiler. Cemaat eylemcinin okul durumunu, ailesini, her şeyini didik didik etmeye başlayadursun hemen başta, mesafe nedeniyle Kahn’ın suratında patlamayan ayakkabıyı ele geçirmişlerdi ve ayakkabının üzerinde “Nike” yazmaktaydı.

IMF başkanını protesto edene bakın siz! Kapitalizmin simgesi olan markalardan birini ayağına geçir, sonra kafana esince, o ayakkabıyı “kahrolsun emperyalistler” diye fırlat! Seni gidi tutarsız, özenti, seni!

Şimdilik “Nike’tan para almıştır” demediler, bunu muhtemelen yılışık “solcu”ya bırakmışlardır.

Bunu niye yapıyorlar?

Bunu solun zayıf noktasını bildikleri için yapıyorlar. Toplumsallaşamayan solun sürekli kendiyle uğraşmasını fırsat biliyorlar. Solun biçimcilikle, dar kafalılıkla malul olmasından yararlanıyorlar. Kerameti kendinden menkul birtakım kurallarla boğuşup sonra kabak çiçeği gibi açılınmasına, ne için mücadele ettiğini unutup, sürekli abdestinin bozulup bozulmadığıyla ilgilenenlere güveniyorlar.

Sanıyorum 2002 seçimlerinden önceydi, Habertürk, o zamanlar yeni bir kanaldı, Aydemir Güler’i konuk etmişti. Kalabalık sayılabilecek sayıda “gazeteci”, ilk kez seçime giren TKP’nin Genel Başkanı’nı çapraz ateşe alacak, sıkıştıracak, madara edecekti. Saatlerce süren program boyunca Aydemir büyük bir soğukkanlılıkla ve hayranlık uyandıracak bir akılla yanıtladı onları. Hevesleri kursaklarında kalmıştı.

Bir ara iyice kontrolden çıkıp “ceketin ne marka” diye tutturdular. Başka çare kalmamıştı ve konuyu “TKP Genel Başkanı İtalyan ceket giyiyor”a getireceklerdi. Aydemir bir süre anlamadı ne dediklerini, çünkü tuhaf bir biçimde “ceketini aç” diye ısrar ediyorlardı. Kıyafetin yerli işi olduğu ortaya çıktığında hayal kırıklıklarını gizleyemeyecek kadar düşmanlardı sosyalizme, hepsi değilse çoğu...

Sonrasında “bir tek orada bozsaydın keşke soğukkanlılığını” dediğimi hatırlıyorum. “Başka ne açmamı istiyorsunuz” diyerek rezalet çıkarmak bana daha uygun geliyordu, hâlâ öyle düşünüyorum.

Demem o ki, sakın ola “o Nike taklit” diye savunmaya geçilmesin. Olabilir, olmayabilir. Ayakkabının fiyatı üzerine anlamsız bir tartışmaya girişilmesin.

“Memlekette yerli spor ayakkabı mı bıraktınız” diye sorulsun. “Sümerbank ayakkabı artık üretilmiyor” diye üste çıkılsın.

Çok sıkışılırsa “düşmana ateşlenen silahın markası sorulmaz” densin.

Solun bu zırvalıklarla köşeye sıkışmayacağı gösterilsin.

Öbür türlüsü olmaz, bir kez bu tuzağa düşüldü mü, mümkünü yok kurtulunamaz. “Bunlar tek tip giyiniyor”dan girer “gençliğini yaşayamamanın kompleksi”nden çıkarlar!