Anayasalarını alıp giderler

Kemal Okuyan'ın “Anayasalarını alıp giderler” başlıklı yazısı 15 Mart 2013 Cuma tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

“Anayasalar Kâbe örtüsüyle değil, “insan derisiyle kaplı”dır. Mücadelelerden geçen “Kurucu Meclis”ler tarafından yapılır ve tarihsel olarak her anayasa metninin arkasında halkın bir bölümünün meşru kabul ettiği silahlı bir güç durur. Normal parlamenter yordamlarla anayasal rejim değiştirilemez.”

Sevgili Yavuz Alogan 12 Mart’ta soL’da böyle yazdı. Gerçekten de yeni anayasalar ancak köklü siyasal altüst oluşların, devrim ve karşı-devrimlerin, darbelerin ardından “kurucu” sıfatı taşıyan meclislerce yapılabilir. Oysa bugün “kurucu” karakteri olan bir meclisten söz edemiyoruz.

Alogan bir yandan sonuna kadar haklı, bir yandan da haksız! Haksızlığı, AKP iktidarının çok önemli bir özelliğini değerlendirmesine dahil etmemesi.

AKP, Türkiye’de kendi rejimini, hileyle, riyayla, “yok böyle bir şey” diye diye kurdu. Fark ettirmeden, çaktırmadan, yavaş yavaş ama son derece etkili hamlelerle…
Evet Türkiye’de bir kurucu meclis yok bugün ama kurucu bir iktidar var!

Alogan haklı, 1920-23 kesitinde, kendi meşruiyetini kendi yaratan, siyasal ve askeri hamlelerle otoritesini tekleştiren bir irade söz konusuydu Ankara’da… İlk Anayasa bu iradenin ürünü oldu.
27 Mayıs Anayasası, belli toplumsal dinamikleri de arkasına alan bir askeri müdahalenin ardından hazırlandı. 1982 Anayasası ise faşist 1980 darbesinin tank ve süngüsüne borçluydu varlığını…
AKP ise “yeni bir rejim”, “yeni bir başlangıç” iddiasını açık, kesin sınırları olan bir biçimde değil, yalnızca işine gelen noktalarda telaffuz ediyor. İşine başka türlü geldiği konularda ise sürekliliğe vurgu yapıyor ve geçmişle keyfi köprüler oluşturuyor.

Dolayısıyla “Birinci Cumhuriyet bitti mi, bitmedi mi” tartışması sürüyor! Bitti ama ilan edilmiyor. Bitti ama bitmemiş gibi yapılması hem AKP’nin hem de onun bazı muhaliflerinin işine geliyor. Bir şey yokmuş gibi yapmakta uzlaşıyorlar.

Bu açıdan AKP, devrimler ve karşıdevrimler tarihinin en korkak “dönüşüm” sürecine imza atarak tarihe geçmiştir. Ve şimdi bunun bedelini ödeyecektir.

AKP “kuruculuk misyonu”nu ilan edememiştir, çünkü böyle bir gücü, böyle bir meşruiyeti yoktu, bugünde yok. Buna rağmen şimdi yeni bir anayasa yapmaya kalkmaktadır. Buna da gücü ve meşruiyeti olmadığı gibi, ilan edilmemiş bir karşıdevrimden karşıdevrimci bir anayasa çıkarmanın ek güçlükleriyle de karşı karşıya.

Güçlüklerin yanında dolaşmayı bir kez daha deneyecek. Bunun için yeni manevralar yapmakta, anayasa hazırlık sürecinde de toplumu uyutmaya, açık hiçbir tartışmaya girmeden iş bitirmeye kalkmaktadır. Anlayacağınız, laiklikten tamamen kurtulacakları, piyasa ekonomisini kanuni zorunluluk ilan edecekleri berbat bir anayasayı “çaktırmadan” geçirecekler!

Bu sefer olmaz. “Kürt sorununda çözüm” demagojisine rağmen olmaz.

Dener ve bedelini öderler. Dener ve “anayasaya geçit vermeyen” halkçı bir iradeyi hiç beklemedikleri bir anda yaratmış olurlar.

Yani, son tahlilde, Yavuz Alogan haklıdır.