Anayasa için soldan gözlemler...

Kemal Okuyan'ın “Anayasa için soldan gözlemler...” başlıklı yazısı 2 Nisan 2013 Salı tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Gazetemizin dünkü manşetinde vardı, AKP “anayasayı değiştirmeme izin vermiyorlar” diye ortalığı ayağa kaldırarak seçime gidebilir ve yeni bir parlamentodan yeni bir anayasa çıkarmaya yeltenebilir. Artık bu D planı mıdır, Z planı mıdır, bilinmez. Bu toplum gerçek bir seçenek yaratıncaya kadar Erdoğan daha çok plan hazırlayacak belli ki!

Peki, neden bu kadar çok plan?

Çünkü AKP’nin anayasa meselesinde işleri yolunda gitmiyor.

Yaklaşık on beş gündür, Türkiye’nin farklı kentlerinde Anayasa ile ilgili toplantılara katılıyorum. Toplumun henüz çok küçük bir bölümü anayasa ile ilgili tartışmaları izliyor belki ama daha önce karşımıza çıkmayan yeni ipuçlarının belirginleştiğini açık bir biçimde görüyoruz. Bu ipuçlarını, yalnızca düzenlenen toplantılardan, toplantıları izlediklerine göre, solda duran ya da yüzünü sola dönenlerin tepkilerinden çıkarmıyoruz elbette. Toplumun çok farklı kesimlerinden gelen tepkiler önemli bulgulara işaret ediyor. Ayrıca, en geniş anlamıyla solun toplumsal tabanındaki AKP ve “süreç” algısının, solun kanaat önderlerinden daha sağlıklı bir noktaya geldiği de gözleniyor.

İşte benim ulaştığım sonuçlardan bazıları:

AKP anayasa konusunda istediği rüzgarı yakalayabilmiş değil. Bu rüzgarı “soldan birileri”nin yardımı olmaksızın istediği ölçüde estirmesi de olanaksız.

“Kürt sorununda çözüm” için yaratılan hava, henüz AKP’nin istediği sonucu üretebilmiş değil. Belirsizlikler ortadan kalktığında da bunun bir anayasa değişikliği için gerekecek enerjiye dönüşmesinin garantisi yok.

Solun etkili (ve etkili olduğunu sanan) bazı isim ve odaklarının “durun, acele karar vermeyin” öğütlerine pek kulak asılmıyor. Türkiye solunun hitap kitlesi AKP’ye kesin notunu vermiş durumda. Bunu değiştirmeye niyetlenenlerin de notu hızla düşüyor. Düne kadar çeşitli nedenlerle, farklı kesimlerin sempatisini kazanmış bazı isimler inandırıcılıklarını büyük ölçüde yitirmiş durumda.

Bölgede yaşananların, Arap Baharı ve Suriye’deki çatışmaların, Türkiye’de on yıldır yaşananların sınıf temeli, sermaye ve emperyalizm bağlantısı artık daha kolay anlaşılıyor.

AKP’yle pazarlık ya da bir uzlaşma arayışını içeren bir siyasal strateji, halkımız cesurlaştığından değil, AKP’nin siyasal tarzına ilişkin mutlak bir güvensizlik olduğundan giderek daha az ilgi çekiyor. Ve buna en fazla yatırım yapan liberal aktörlerin inandırıcılığı hızla azalıyor.

İktidarın kafasındaki anayasanın, “Kürt sorunu”ndaki gelişme ne olursa olsun, referandum sınavında çakması güçlü bir olasılık.

Etnik referanslarla konuşulmasına dönük tepkiler artıyor, Kürt ve Türk ulusalcılığının arasında sıkışan alan daha özgür hale geliyor, milliyetçi basınca direnç artıyor.

İnsanlar netlik, kararlılık ve tutarlılık arıyor, uzun süreden beri ilk kez dengecilik, ihtiyatlılık geçer akçe olmaktan çıkıyor.

Bütün bunlar yükselen bir halk hareketine filan işaret etmediği gibi bir ayağa kalkma isteği anlamına da gelmiyor. Ancak hoşnutsuzluk birikiyor, yönünü arıyor ve “çoğalıp çoğalmayacağı”nı fena halde merak ediyor.

Bir yandan sabır, bir yandan zamana karşı yarış. İkisi de gerekiyor.