Akşener’in lafına Kılıçdaroğlu imza atarsa...

TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan pazartesi röportajlarında bu hafta yaklaşan yerel seçimler konusunda sorularımızı yanıtladı. Okuyan'ın sorularımıza verdiği yanıtlar şöyle:

Türkiye’nin bir kez daha seçim atmosferine girmesiyle birlikte 2019’a dair umut arayışlarında seçimler işaret edilmeye başlandı. Sizce de 2019’da değişim mümkün mü?

Yalnızca seçime endeksli hiçbir stratejiden umut çıkmaz. Bunu her defasında söylüyoruz, her defasında seçim sonrasında “haklıymışsınız” deniyor ama sonra yine aynı duygu ortaya çıkıyor. Çünkü meselenin özü kavranmıyor. Meselenin özü Erdoğan ya da AKP’nin seçimleri her durumda kazanacak olması değildir. Böyle bir kural yok. Hileye, hurdaya, devlet olanaklarına rağmen Erdoğan seçim kaybedebilir. Tamam, sandık sonuçlarını korumak için asgari bir toplumsal örgütlenme olmaması, bunu geçtik sandık sonuçlarını korumak için düzen muhalefetinde bir istek dahi olmaması önemli. Lakin bu eksikliği başka şeyler kapatabilir. Örneğin şu ana kadar AKP’ye destek veren bir odak o desteği çekiverir ve hile hurda da yetmez. Yine örneğin AKP Ankara ve İstanbul’u kaybedebilir, bu mümkündür; kaybetsin de… Ancak buradan bir umudun çıkması için, bir değişimin olması için kaybeden ile kazanan arasındaki ayrımın belli olması gerekir. Hiç abartmaksızın söylemek gerekiyor ki, birçok yerleşimde (tamamında demiyorum, haksızlık olur) CHP’li belediyeler ile AKP’li belediyeler arasındaki fark “içki ruhsatı”ndan ibaret. Kuşkusuz bu ruhsat meselesi diye küçümsenecek bir şey değil, kentin dokusu, kültürü ile ilgili bir dinci müdahalenin simgesi. Ancak kent yaşamının ve kaynaklarının sermayenin talanına açılması konusunda partiler arasında ilkesel bir ayrım yok ve asıl mesele orada.

Ancak umuda konu olan belediyecilik değil, ülke siyaseti değil mi? AKP bazı belediyeleri kaybederse yönetmekte zorlanır, hatta erken seçim olur deniyor.

AKP uzun süredir ülkeyi yönetmekte zorlanıyor. O zorlukları her defasında muhalefetin yardımıyla aştılar. AKP siyasal değil toplumsal nedenlerle yönetmekte zorlanıyor. Yoksa düzen muhalefetinden yana bir derdi yok. O toplumsallığı sandığa sıkıştırmak isteyen düzen muhalefetidir, aslında düzen muhalefeti bir aracıdır, bu düzenin sahibi olan sermaye sınıfı AKP’nin karşısındaki toplumsallığı önemsizleştirmek ve AKP politikalarını sürdürecek başka siyasi alternatifler yaratma peşinde. Bizim uyarılarımız bununla ilişkilidir. Memlekette muhalefetin on yılda heyecan ve umut diye topluma sunduğu figür Abdullah Gül. Yine parti kuracakmış, öyle diyorlar. Heyecan, değişim bu kadar! Biz buna mahkum olmadığımızı göstermek zorundayız ve gösteriyoruz.

Türkiye’de her seçim sonrası seçim sisteminin adaletsizliği ve teknik olarak da güvenliğinin mümkün olmadığı tartışılırken seçimler sizce nasıl bu kadar değişim heyecanı yaratabiliyor?

İnsanlar çaresiz. Örgütsüz insan çaresizdir. Bugün Türkiye’de kendisini çaresiz hissetmeyenler örgütlü olanlar ve mücadele edenlerdir. Örnek olsun, Flormar işçisi kendisini çaresiz hissetmiyor, çünkü direniyor, mücadele ediyor, hakkını arıyor. Yılda bir, iki yılda bir sandığa gitmekten başka bir şey yapmayan bir kişi neden umutlu olsun? Bu nedenle ben heyecan olduğunu düşünmüyorum. Şu anda “eh hadi bakalım, inşallah” türünden bir “ya tutarsa…” beklentisi var. Bu olmak zorunda öbür türlüsü milyonlarca kişi gündelik hayatını sürdüremez.

Muhalefet seçimlere önceki seçimlerde olduğu gibi bir programla değil seçim aritmetiği hesaplarıyla çıkıyor. Bu tercihin sonuçlarından biri CHP ve İyi Parti ittifakı... CHP’liler önümüzdeki seçimlerde bazı bölgelerde sokakta İyi Parti’ye oy isteyecekler, bu halkı sağa örgütlemek değil midir? 

Artık bu nokta da aşıldı. CHP’nin bir üst düzey yöneticisi “iki parti arasında geçişkenlik var” diyor. Doğrudur Akşener’in önemli bir konudaki demecini alsanız, altına Kılıçdaroğlu’nun imzasını koysanız anlaşılmaz, hatta bazen “Kemal Bey bugün azıcık solculuk yapmış” bile dersiniz. Siyasi alanda partilerin ne dediği önemsizleşti, hepsi aynı değerleri savunuyor. İslamcı gelenek ikiye bölündü, bir taraf hükümette bir taraf muhalefette. MHP için de aynı şey. Yarın bu kartlar yine karılır. Program, ilke hiçbir şey yok. Ayrıca seçim aritmetiği üzerine hesaplar da hemen herkes için meşrulaştı. Seçim başarısı için inanmadığını, benimsemediğini yapmak TKP dışında bir siyaset kuralı. Ancak artık kimseyi ilkesizlikle suçlayamayız, zaten farkları yok. Birbirlerine benzediler, aynılaştılar, birbirlerine oy versinler, herkes her yerden aday olabilsin, uzlaşma kültürü olsun, herkes kenetlensin, sonra halk neden umutsuz, neden mutsuz!

CHP parti içinde de dışında da birçok kararıyla tartışılıyor, eleştiriliyor ancak konu seçim olunca vicdan azabıyla yaşamaya hazır CHP’li bir topluluk var. Milletvekilleri, CHP’li yöneticiler, yazarlar, sanatçılar... Hayatı boyunca solda durduğunu iddia eden bir toplam CHP’nin sağ tercihlerine yıllardır boyun eğiyor. Bu döngüden nasıl çıkılacak?

Yıllardır CHP’den hoşnut pek az CHP’li siyasetçi gördüm. Bir noktadan sonra anlamı yok. Bir partiye dair köklü, temelden eleştirin varsa, bu inancın sarsılmışsa yapılacak şeyler bellidir. Değiştirmeye çalışırsın ama bunu hesapla mesapla değil, açıkça ne dediğin anlaşılacak şekilde yaparsın. Olmadı ayrılırsın, senin gibi düşünenlerle ayrı bir oluşuma gidersin ya da kafana yatan bir başka partiye geçersin ya da “siyaset”i bu düzlemde bırakırsın. Evet CHP’de ya da CHP’yi destekleyen ama aslında gerçekte solda duran bir sürü kişi var. Ancak onlar da değişiyorlar zamanla… Olumsuz anlamda. Sorunun merkezinde neyin durduğunu bilmelerine rağmen… Kendi sorunları… Bizi bu başlıkta ilgilendiren toplumda CHP’ye umut bağlaya bağlaya umudunu yitiren milyonlarca emekçi. Ve elbette tüm emekçiler… Yoksa sosyal demokrasinin ne olduğunu hepimizden daha iyi bilip, her gün şikayet eden ama o çatının altında durmaya devam edenler siyasi değil insani bir sorun olarak görülebilir. Sermayeye, emperyalizme hizmet eden bir partinin toplumdaki inandırıcılığını artıyorlar. Dünyanın hiçbir sosyal demokrat partisinde bu kadar sayıda kendini solcu sayan siyasetçi rol üstlenmemiş durumda. 

Bazı sol oluşumlar “ortak aday”lığı ve ilerici adayları destekleyeceklerini ifade etmeye başladılar.  TKP bu tartışmanın bir yerinde durmuyor... Örneğin bir önceki seçimlerde ilerici adayları destekleyeceğini ifade eden bazı oluşumlar açık bir şekilde CHP ve HDP’yi işaret ettiler ancak TKP’nin adayları konusunda suskun kaldılar. Bunun nedeni sizce nedir?

Kendi tercihleridir, CHP ya da HDP’yi kendilerine daha yakın görüyorlardır ya da “oyumuz boşa gitmesin” diyorlardır. Bilmiyorum. TKP açısından bir adayın kabul edilip edilir olmamasını belirleyen üç kriter var: Gericiliğe, sermayeye, emperyalizme açıktan karşı olacak. Ortaktır, değildir bu başka mesele. Bu anlamda TKP’nin bir düzen partisinin adayına oy verme çağrısı yapması, onu desteklemesi söz konusu olmaz.

TKP seçimlere kendi programı ve adaylarıyla giriyor. Daha once “belediye meclislerine komünistleri halkın bekçisi, sesi, temsilcisi olarak sokma” çağrısı yapacağız demiştiniz. Buradan belediye başkan adayları çıkartmayacağınızı mı anlamalıyız?

Belediye meclislerine, o yerleşimde öne çıkan, yerel yönetimlerde talana, piyasacılığa, halk düşmanlığına, zamlara, emek düşmanlığına karşı çıkabilecek adaylar göstereceğiz. Bunlar belediye meclislerinde halkın gözü-kulağı ve sesi olacak. Bunun yanı sıra alternatif bir belediyecilik için belediye başkan adayı göstereceğimiz yerler olacak. Bu yerleri özenle belirliyoruz, ayrıca dostlarımızla da görüşüyoruz.

TKP’nin belediye başkan adayı çıkarmadığı yerlerde halk ne yapacak?

Birçok yerleşimde AKP’nin belediyeyi almaması isteği yaygın ve anlaşılır bir toplumsal yönelim. TKP hükümet olduğu andan bu yana AKP karşısında ikirciksiz, tutarlı, açık, kararlı tutum alan, ona hiçbir konuda hayırhah bakmayan tek partidir. Dolayısıyla toplumdaki bu isteği bütünüyle bir kenara koyamayız. Biz sözümüzü söyleyeceğiz, propagandamızı bütün Türkiye’de yapacağız ve yerel yönetimler için TKP’ye oy isteyeceğiz. Her yerde. Ancak bir belediye başkanlığını AKP’nin kazanmasına yardımcı olacak bir tutum içine giremeyiz. Parlamento seçiminden farklı bir tarafı var bunun. Bir düzen partisinin adayına oy vermek anlamına gelmiyor bu. TKP üyeleri kendi adayımız olmayan yerlerde belediye başkanlık seçiminde oy kullanmayacaktır.

Sonuçta şunu söyleyebilirim: Düzen partilerini seçenek olarak görmez ve düzen partileri için oy istemeyiz ama bunun AKP ile bir başka düzen partisi arasında kalmış birisini AKP'ye yönlendirmek ya da ona "zaten ikisi de aynıymış, AKP'ye versem ne farkedecek" dedirtmek gibi bir sonucu olmaması için gereken çalışkanlığı gösteririz.