AKP’yi savunmak zor zanaat

Kemal Okuyan'ın “AKP'yi sanunmak zor zanaat” başlıklı yazısı 4 Nisan 2013 Perşembe tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Öncesi sanki iyi miydi?

Soru böyle… AKP’ye karşı mücadelenin öneminden söz edilen her yazıya, her konuşmaya bu türden sorular geliyor. “Siz AKP’ye karşısınız ama eskiden her şey güllük gülistanlıkmış gibi davranıyor, statükoyu savunuyorsunuz” demeye getiriyorlar.

Solun bu ülkedeki tarihi çok eski. Komünistlerin de… Kurulu düzeni değiştirmek için mücadele etmedikleri bir dönem yok. Özellikle işçi hareketinin yükseldiği, devrimci düşüncenin toplumsallaştığı 1960’lardan bu yana solun hükümetlerle arası hiç iyi olmadı, arada Ecevit’e bel bağlayanlar çıktı ama sol hep “bir başka düzen” istedi.

O halde, solun mücadelesi sanki AKP hükümeti ile başlamışçasına neden “eskisini mi savunuyorsunuz” diye soruyorlar?

Diyalektik akıl noksanlığı… Az sonra!

Ancak önce, solcu geçinen birinin AKP’yi başka türlü savunmasının mümkün olmadığı gerçeği var. Öncesini kötüleyerek “yeni” olana meşruiyet kazandırmak, yaygın bir siyaset tekniği. Ancak bu teknik, bizzat iktidar sahipleri açısından bir anlam taşıyabilir, o da bir süre… Bir solcunun başka bir solcuya, “bugünkü iktidara karşısın ama sen daha öncekinden haber ver” diyebilmesi için, ortada “eski”yi savunan bir solcu türünün olması gerekir.

Yoksa, şunu söyleyebiliriz: AKP iktidarı kendi kötülüklerini eskiyi kötüleyerek örterken, yanına bazı şaşkın solcuları da çekmiştir.
Şaşkındırlar çünkü, siyasetin merkezinde iktidar vardır, iktidarla güncel bir hesaplaşma olmaksızın solcu olunamaz. Bugün iktidarda emperyalist güçlerin desteğiyle ve sermaye sınıfı adına AKP vardır. Erdoğan ve arkadaşlarının çok özel bir misyonla hareket ettikleri gerçeğini de bir kenara koyalım. Sol, öncelikle iktidarda olanla uğraşır.

Mesele hem zamansal hem de mekansaldır.

Bundan 11 yıl öncesine referansla, bugüne ilişkin tepki ya da eleştirileri yumuşatmak hiç mümkün olabilir mi?

İtalya’da devrimci hareket, 1922’de iktidarı alaşağı etmek için mücadele ederken Mussolini faşizmi ile yüzleşmek zorunda kaldı. “Eskisi de kötüydü, bu nedenle Benito’ya haksızlık etmeyelim” diye saçmalamadıkları gibi, “beterin beteri varmış, sizi mumla arıyoruz” dilekçesi vererek daha önceki hükümetlerden özür de dilemediler.

Eğer mevcut olana karşı çıkmak bir biçimde eskiyi onaylamak anlamına geliyorsa, 12 Mart ve 12 Eylül faşizmleriyle mücadele edenler Demirelci mi oluyorlar?

Diyalektiğe de gerek yok, bu muhakeme tarzının arkasında zerre akıl yok.

AKP kuyrukçusu solcuların daha kuvvetli argümanlara gereksinimi var statükoculuk türünden suçlamalar bundan böyle tutmaz. “Kürt sorununda çözüm” üzerinden AKP’ye prim vermenin ise riski gerçekten büyük.

Başka her tarafı yanlış olan bir iktidarın “Kürt sorunu”nda hayırlı bir sonuca hizmet edebileceği düşüncesindeki tuhaflık, ısrarlı olunduğunda “Kürt sorununda çözüm”ün de meşruiyetini sorgulatmakta.

Bana göre bugün statükoculuk, yalnız AKP öncesine dönmeyi istemekle, yalnız AKP öncesine dönülemeyeceğini anlayamamakla açıklanamaz. AKP’cilik de bir tür statükoculuk olduğu gibi, AKP Türkiyesi’nin içinde “çözüm” aramak da bal gibi statükoyu savunmaktır.

Sonsöz: Statüko, devrimci fikirlerle tehdit edilir, liberal-gerici paradigmayla değil!