AKP’li yıllara dönelim mi istiyorsun?

Hatırlayanlar vardır, Haziran Direnişi sırasında diktatör, lobilerden mobilerden söz ettiği sırada, direnişin azmettiricisinin de, liderinin de bizzat kendisi olduğunu ironik bir dille yazmıştık. Şimdilerde kendi adamlarının bile kabullendiği gibi, öyle bir nefret yaratıyordu ki, o ana kadar direniştir, barikattır, mücadeledir pek ilgilenmeyen kesimleri bile sokağa çekiyordu.

Yalnız Haziran Direnişi mi?

AKP iktidarının gelip geçici olmadığı ve de mağdurluk edebiyatının sağlam bir toplum mühendisliği anlamına geldiği fark edildikten sonra, hemen her direniş ya da tepkinin kaynağında, daha köklü nedenlerle birlikte, diktatörün kişisel marifetleri de yatmaya başladı. Öyle ki, bir ara “aman konuşmaya devam et” bile diyorduk, insanların öfkesi, direngenliği yatışmasın diye.

Propagandayı biz yapardık nasılsa, ajitasyon ise Tayyip’in işiydi!

Özetle, diktatör devrimci fırsatlar sunuyordu ülkemize, halkımıza…

Ancak bir de madalyonun öbür yüzü var.

Siyasi olarak işi bitmiş bir aktörün cenazesi çeşitli nedenlerle kalkmayıp zombiler ortalıkta dolanmaya devam edince, gün başına isyan nedeni beş-on laf söyleyip en az bir o kadar tahrik edici icraata imza atan bir iktidar toplumu kanaatkarlığa da ittirmeye başladı.

“Bu gitsin de, ne olursa olursa olsun” duygusu artık siyasi-ideolojik bir sorundan kaynaklanmanın ötesinde düpedüz insani ihtiyaçların da ürünü haline geldi. İsyan ateşi kadar, ölçülülüğü de besliyor diktatörün varlığı. Bu nedenle Türkiye’de düzen içi seçeneklerin işi bir açıdan kolay, bu rezaletten sonra toplumun önüne ne koysan kabul görür havası var. Zorluk, şu 50-50 meselesinin nasıl çözüleceğinde. Mevcut yasalar ve iktidar olanakları 50-50 meselesinde diktatöre büyük avantaj sağlıyor.

Bu düğüm, devrimci bir enerjiyle çözülür.

Düzen için seçenek yaratmak isteyenlerle, düzen içinde seçenek olmak isteyenler bu enerjiden korkar. Başka yol arayacaklar. Dediğim gibi zor kısmı burası ama sonrası oldukça basit. “12 Eylül öncesine dönmek mi istiyorsun”, darbecibaşı Kenan’ı da, sonrasındaki zalimleri de idare etti, “AKP dönemini yeniden yaşamayı mı tercih ederdin” argümanı en az o kadar etkili olacaktır kuşkusuz!

Fazla bir şey yapmalarına bile gerek yok, haftada bir eski konuşmalarını yayınlasalar epey götürürler.

soL’da sürekli olarak komünistlerin bu ideolojik ve de psikolojik zorluklara teslim olamayacağını, çoklukla akıntıya karşı durmaları gerektiğini yazdık. Çünkü..

Çünkü, kapitalizm asla dikiş tutmaz, hiçbir temel meseleyi çözemez ve hiç beklemediğiniz anlarda krize yuvarlanır. “O zaman gereğini yaparız” diye bir şey yok.

Şimdi gereğini yaparsanız, o anı kazanabilirsiniz. Kazanırsınız demiyorum, kazanabilirsiniz.

Kesin değil.

Ama bir gün mutlaka.

Peki bugün?

Madalyonun asıl yüzüne odaklanmaya devam: Diktatör isyan ruhunu beslemeye devam ediyor hâlâ…