2 Temmuz'da…

20 yıl olmuş… Oysa dün gibi hatırlıyoruz o alçak saldırıyı, insanlarımızın yakılışını… Yüz binlerce insanın İstanbul'da cenaze için toplanışını, kilometrelerce yürüyüşünü, korteje polisin sinsice ateş açısını…

Halkın sabrını o zaman da test ediyorlardı.

Bindokuzyüzdoksanüç 2 Temmuzu'nda yalnız Alevilere değil, Türkiye'nin ilerici birikimine, aydınlanmacı damarına, sola meydan okudular.

İtiraf etmek gerekiyor ki, buna gereken yanıt verilemedi.

İki nedenle…

Türkiye'nin aydınlanmacı damarını tıkayan, onu kötürümleştiren "burjuva" karakter hem baskın hem haindi. Paraya nasıl para katacağını düşünüyor, halkın uyanışını engellemenin yollarını arıyor, bir yandan da modernizm tekelini elde tutmaya çalışıyordu. Birincisi bu…

Bu durum, aydınlanmacı birikimi tarihsel anlamda asıl sırtlayacak olan sol düşünce ve emekçi sınıflar için bir olanaktı. Tersi oldu, 1993'teki gerici ve de halk düşmanı katliamdan sonra solda aydınlanmacılıktan kaçmak moda haline geldi. Meydan okumanın yanıtsız kalmasının ikinci nedeni de böyle özetlenebilir.

AKP iktidara bu aymazlıkla taşındı, solun bir kesimi artık dinselleşmeyi bir tehlike olarak görmüyordu! Düzen siyaseti, CHP dahil, aydınlanmacı mirastan adım adım kurtulurken, solda liberalizm "halkın değerleri" diye bir şey uydurup "laisizmi" düşman ilan ediveriyordu. Buna direnenler önemli mevziler tutup, solun büsbütün küme düşmesini engelledi ama tahribat kuşkusuz büyüktü.

20 yıl geçti...

Türkiye'nin aydınlanmacı damarındaki tıkanma büyük bir halk hareketi ile açılıverdi. Aydınlanma düşmanı "sol"cular en az Erdoğan ve arkadaşları kadar panikledi. Ergenekon filan diye saçmalayamayacakları kadar büyük ve kararlı ve sola açık bir kalabalık vardı karşılarında.

O halde…

Aydınlanmacılığın üzerini örtmek, onu seyreltmek en iyisiydi.

El çabukluğuyla baskın aydınlanmacı karakteri hareketin "çoğulcu" yapısının sadece bir unsuru olarak göstermeye başladılar. Hareket herkesi kapsıyordu, seküler hassasiyetler sadece ve sadece bir ögeydi!

Doğan grubu, her kalıba girmeyi beceren "sol"umsu aydınlar hemen rol dağılımı yaptı, iktidar partisinden esen yalan rüzgarı şiddetini azalttığı anda bu kez onlar "tatlı tatlı çarpıtma"ya başladılar.

Liberalizm çoktan AKP faşizmine sattığı özgürlük türküsünü yeniden söylüyordu.

Ancak bu kez çok zordu. Halk AKP karşıtlığından vazgeçmiyordu. Çeşitlilik bu ortak iradenin üzerini örtemiyordu. İnananlara saygı sonsuzdu, zaten herkes inanç ve ibadet özgürlüğünü savunuyordu ama AKP'nin dinselleştirme çabasına ilişkin halkın artık liberalizmin masallarını dinlemeye niyeti yoktu.

Halk Kürt sorununda barış istiyordu ama AKP'nin barıştan anladığına da şiddetli bir itiraz vardı, AKP ile barış olacağına inanılmasına da…

Kısacası bu halk AKP'ye de AKP zihniyetine de Türkiye'nin geleceğinde bir yer açmıyordu. En azından şimdilik.

20 yıl sonra halkın direncini bir kez daha kırmak için her yönden müdahale başladı.

AKP'nin gazına karşı cesaret ve yaratıclıkla karşı koyanları bu kez çok ama çok daha büyük bir sınav bekliyor: Hareketi daraltmadan, hareketi ulusalcı reflekslere mahkum etmeden liberal kuşatmayı, Avrupacı bir sol peydahlama girişimlerini, AKP'siz bir İkinci Cumhuriyet tasarımını boşa çıkarmak.

Bu çaba AKP'ye karşı yürütülen mücadeleyi bölmez, zayıflatmaz. Tersine AKP'ye karşı mücadele, liberal sızıntıya ve milliyetçi tuzağa karşı önlem alındıkça güçlenir.