Zor sorular

Devletin nasıl biçimlendirileceğinin temel ilkeleri, yeni Anayasa’da öngörülüyor. Ana hatlarını bu nedenle biliyoruz. Ancak şeytan ayrıntıda gizlidir. İçeriğinin nasıl doldurulacağını sır gibi saklıyorlar. Oysa seçimlere 20 günden az kaldı. Demek ki, seçimler öncesinde öğrenmemiz sakıncalı görülüyor.

Anayasada yazılanlardan öte daha neler yapmayı düşünüyor olabilirler? En zor sorumuz bu!

İkinci soruya gelelim:

AKP kadroları, ekonominin seçimler sonrasında düzlüğe çıkacağını; enflasyonun düşeceğini; TL’nin değerleneceğini söyleyip duruyor.

Bu sorunların çözümünü neden seçimler sonrasına bıraktıklarına akıl erdirmek kolay değil.

Ekonomiyi düzeltmek için alacakları önlemler konusundaki açıklamalarından ise hiçbir şey anlaşılmıyor. Tutarsız, anlamsız sözler ediyorlar, üstelik aynı cümle içinde bile kendileriyle çelişiyorlar. Belli ki bir şeyler gizlemeye çalışıyorlar.

Maliye Bakanı enflasyonla mücadele amacıyla, bütçede kısıntılar yapmaktan; kamu fiyatları ile vergi düzenlemeleri aracılığıyla gelirleri artırmaktan söz edip duruyor. Üstelik bunları topluma ek yük getirmeden uygun araçlarla telafi edeceklerini söyleyebiliyor.

Bütçede en büyük harcama kalemini personel giderleri oluşturuyor. Bu nedenle de bütçede kısıntı denildiğinde akıllara önce çalışanların ücretlerinin baskılanması geliyor.

Kamu fiyatları sözünün ise ne anlama geldiğini iyi biliyoruz: Kamu hizmetlerini ücretli yapmışlardı, fiyatları daha da artıracaklar.

Vergilerde yeni düzenlemeler yapılmasından ise tüketimden alacakları vergilerin artırılacağı anlaşılmalı. Çünkü Kurumlar Vergisi ile KDV oranlarını düşüreceklerini, patronların üzerindeki istihdam yükünü azaltacaklarını söyleyip duruyorlar. Geriye dolaylı vergilerin oranını yükseltmek kalıyor.

Uygun araçlardan ise devletin elinde ne kaldıysa satıp savacaklarını anlamamız gerektiğini Maliye Bakanı’nın şu sözlerinden öğreniyoruz; “harcamalarda rasyonelleştirme için önemli düzenlemeler yapacağız. Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemi bizim için devletin küçültülmesi bakımından çok önemli fırsatları beraberinde getiriyor.”

Satır aralarına bakıldığında şimdilik bunları görebiliyoruz.

OHAL kaldırıldığında KHK’leri ne olacak?

OHAL kaldırıldığı gün, KHK’lerin de kalkması gerekiyor. Mecliste onaylanmış olması bu durumu değiştirmiyor.

Bu konudaki yaygın ama yanlış bir bilgiyi düzeltelim: sanılıyor ki, OHAL KHK’leri Mecliste onaylandığında yasa oluyor ve uyulması gereken kurallar buharlaşıyor, süreklilik kazanıyor.

Bu yanlış bilgiye, Mecliste onaylanan KHK’lere yasa numarası verilmesi yol açıyor. Oysa Anayasanın 91’inci maddesinde Mecliste onaylanan kararnameler için yasa sözcüğü kullanılmıyor. Maddede; “Değiştirilerek kabul edilen kararnamelerin değiştirilmiş hükümleri, bu değişikliklerin Resmi Gazetede yayımlandığı gün yürürlüğe girer” yazıyor.

Nitekim Anayasa Mahkemesi de OHAL KHK’lerinin Mecliste onaylanmasını, yasama etkinliği kapsamında değil; denetim görev ve yetkisinin kullanılması olarak değerlendiriyor.

OHAL’in kaldırılmasının olası sonuçları neler olabilir?

Tayyip Erdoğan dışındaki Cumhurbaşkanı adayları OHAL’i kaldırma sözü verdi. Adayların bu konuda ortaklaşması sevindirici bir durum. Ancak, kaldırdım demekle iş bitmiyor. Nasıl sorusunun yanıtını vermek gerekiyor ki; bu hiç de kolay değil, üstelik kaldırmanın yüklüce bir bedeli var.

AKP İktidarları OHAL KHK’lerini çıkarırken ne Anayasa ne Meclis İç Tüzüğü ne de etik kurallara uydu.

Milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler hiçe sayıldı; durumun gerektirdiği ölçüde ve OHAL süresi ile sınırlı olması kuralına uyulmadı. Anayasa’nın 15/2 maddesindeki; “suçluluğu mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz” yasağı göz ardı edildi. 30 gün içinde karara bağlanması gereken KHK’lar aylar sonra onaylandı.

OHAL KHK’leriyle, onlarca yasada yüzlerce değişiklik yapıldı. Yüz binden çok kamu görevlisi, sorgusuz, yargısız, söylentilere, dedikodulara dayanarak, "FETÖ"cü suçlamalarıyla gözaltına alındı, hain ilan edildi, işsiz bırakıldı, açlıkla karşı karşıya kaldılar. "FETÖ"cü diye kapatılan üniversitelerdeki 60 bin dolayında üniversite öğrencisi ve binlerce öğretim üyesi okullarından oldu. Ayrıca birçok şirket de batırıldı.

Bunları yaparken uyduruk bile olsa kanıt gösterme gereği duymadılar. OHAL kaldırıldığında, hakları gasp edilenler yargı yerlerine başvuracak ve hiç kuşkusuz, büyük bir çoğunluğu bu davaları kazanacak.

Milyarlarca lira tutarındaki tazminatın, yasalara göre Devlet bütçesinden ödenmesi gerekiyor. Uyanık olmalıyız. Sorumluları bulunup rücu edilmez ise AKP İktidarlarının yaptıklarının cezasını bize ödetmiş olurlar.

Bütün sorularımız böyle zor. AKP iktidarında Devlet yok edildi. Her şeyin yeniden kurulması gerekecek.

Şu soruyu yalnızca aklımızla değil, yüreğimizle de yanıtlayalım: siyasete etkili biçimde müdahil olabilecek miyiz?